Nuri Köroğlu Şeriatta ve Tarikatta İtikaf

Şeriatta ve Tarikatta İtikaf

Kelime olarak itikâf, hapis, men, bir şeye devam ve mülazemet etmek manalarına gelir. Dinde ise; Cemaatle beş vakit namaz kılınan bir mescitte veya o hükümdeki bir yerde mükellefin kendisini tutması demektir. İtikâf, kitap ve sünnetle sabittir. İnsan, itikâfa girmekle, kalbini dünyadan ve dünyadakilerden sıyırmış, kendisini Mevla ‘sına verip, O ‘nun geniş lütuf ve ihsanına yönelmiş, sağlam kalesine sığınmış olur. İtikâfa giren kişinin hali, mühim bir dileği için yüce bir zâtın kapısında durarak “Dileğim verilmedikçe buradan ayrılmam!” diye yalvaran bir kimsenin halini andırır ki bu da o dilek sahibi gibi, yüce Allah ‘ın (cc) kapısında oturup affedilmesi için yalvarmış durmuş olur.

İtikâf iki türlü olur birincisi Şeriatta itikâf ikincisi tarikatta itikâf. Bunun ayrılmasının sebebi müminlerin bazısı ruhsat, bazısı ise azimetle amel ederler. İşte birincisi ruhsatla amel edene ikincisi takva ehline aittir. İtikâf ibadetini bir beldede kimse yerine getirmez ise bütün Müslümanlar sorumlu olacağı için mü‘minlerin avamı da havassı da girebilsin diye böyle ikiye ayrılmıştır

.

Şeriatta itikâf

Vacip, sünnet ve müstehap olmak üzere üç kısma ayrılır.

Bir kimse itikâfa girmeyi nezreder, yani adarsa bu, üzerine vacip itikaf olur. Örneğin “Allah rızası için üç gün itikâfa girmek üzerime borç olsun” şeklinde bir şarta bağlamak ile olabileceği gibi, “Bu hastalıktan kurtulursam, hastam şifa bulursa veya şu işim olursa şu kadar gün itikâfa gireceğimşeklinde bir şarta bağlı olarak da olur. Bu durumda beklediği olunca belirttiği gün kadar itikâfa girmesi üzerine vacip olur. Girmezse günahkâr olur.

Çünkü ayet-i kerimede:

“Ey iman edenler akitlerinize vefa gösterip yerine getirin” (Maide / 1) buyrulmuştur.

Peygamber Efendimiz (sav) de: “Kim Allah’a itaat hususunda adakta bulunursa adağını yerine getirip Allah’a itaat etsin‖(Buhari) buyurmuştur.

Ramazan’ın son on gününde itikâfa girmek sünnettir. Çünkü Peygamber Efendimiz daha önce belirttiğimiz gibi ramazan orucunun farz kılınmasından itibaren ömrünün sonuna kadar her ramazan ayının son on gününde itikâfa girmiştir.

Bunların dışında zaman zaman itikâfa girmek ise müntahaptır. Vacip olan itikâfta oruç şarttır. Bu nedenle nezredilen itikâf bir günden az olamaz. Sünnet olan itikâf Ramazan ‘da olduğu için zaten oruçludur.

Müstehap olan itikâfa gelince, onun muayyen bir müddeti yoktur, kısa bir an için de olabilir. Hatta mescide giren kimse çıkıncaya kadar itikâfa niyet ederse orada kaldığı müddetçe itikâfta sayılır,

Yukarıda zikrettiğimiz konu çerçevesinde Şeriatta İtikâf Mescid ve mescid hükmünde olan bir yerde ibadet niyeti ile durmak manasına gelir. İtikâf yapan Müslüman, akıllı ve temiz bulunmalıdır. Bu sebeple Müslüman olmayanın, delinin, cünüp, hayız, nifas halinde bulunan kadının itikâfı caiz değildir. Ayrıca itikâfa niyet de şarttır. Zira niyetsiz yapılan itikâf geçerli değildir.

Kadınlar da kendi evlerinde mescit olarak ayıracakları bir odada itikâfta bulunabilirler. Buralar onların hakkında birer mescit sayılır. Kadınların kendi evlerinde namaz kılmaları, mescitlerde namaz kılmalarından daha faziletli olduğu gibi, evlerinde itikâfları da her türlü fitne ve fesat düşüncesinden beri olacağı cihetle mescitlerde itikâfta bulunmalarından daha faziletlidir.

İtikâf halinde olan bir kimsenin dini ve tabi ihtiyaçları için zaruri olarak mescitten çıkması, itikâfını bozmaz. İtikâfta bulunanın Cuma namazı için veya abdest ve gusül ihtiyacını karşılamak için mescitten çıkması, mescidin yıkılmaya başlaması veya oradan herhangi bir sebeple zorla çıkarılması… Gibi, zaruri ve tabii özür halleri itikâfa zarar vermez. Başka bir mescitte itikâf tamamlanır. Tabii ihtiyaçlarını karşılamaya gelince, gidebileceği en yakın mekâna gitmek gerekir.

İtikâf, Kur ‘an ve sünnette sabittir. Kur ‘an da Ramazan ayının gecelerinden söz edilirken…

“Camilerde itikâfta iken de hanımlarınıza yaklaşmayın” (Bakara /187) buyrulur.

Başka bir ayette itikâf ibadetinin daha önceki ümmetlerde de yapıldığına işaret edilir.(Bakara /125)

Hz. Peygamberin(sav) özellikle Ramazan içinde ve Ramazan’ın son on gününde itikâf yaptığını bildiren çeşitli hadisi şerifler vardır. Hz. Aişe‘nin şöyle dediği nakledilmiştir:

“Rasulullah (sav) Ramazan’ın son on gününde itikâf yaparlardı. Bu durum vefat zamanına kadar bu şekilde devam etmiştir” (Buhari) İtikâf sayesinde insanın maneviyatı artar, kalbi nurlanır, simasında kulluk nişanları parlar, ilahi feyizlere kavuşur. Peygamber (sav) Efendimiz;

“İtikâfta olan, günahlardan uzaklaşır, her iyiliği işlemiş gibi sevaba kavuşur” (Ġbni Mace)

“Bir devenin iki sağımı kadar itikâf eden, bir köle azât etmiş gibi sevap kazanır” (Tenvir)

Ramazan’da on gün itikâf eden, iki defa (nafile) hac yapmış gibi sevap kazanır” (Beyhaki)

Yukarıda bahsettiğimiz Şeriatta itikâftır, sünneti müekke’dir. Cemaatten biri itikâfa girince bu görev diğerlerinden düşmüş olur.

İtikâfın şartları; niyet etmek, oruçlu olmak, itikâfı beş vakit cemaatle kılınan camide yapmak ve kadının ayhali ve lohusa halinde olmamasıdır.

Tarikatta İtikâf

Tarikatta İtikâfın nasıl yapıldığını Asrımızın mana güneşi yolumuzun ışığı muhterem üstadımız

Abdullah Baba (ks)Aziz Hz. leri şöyle anlattılar:

“Tarikatta itikâfa girecek olan kimseyi üstadı bir hücreye çeker, canlı hayvandan çıkanları, bal yumurta, et, tereyağı, süt, peynir…vs, yiyemez. Ancak zeytin, zeytinyağı, ayçiçek yağı, çorba, pilav, sebze, meyve ve diğer hububatlardan yiyebilir. Tuz katiyen yemez çünkü tuz yediği zaman suyu çok içer vücut ağırlaşır, miskinleşir ve uyku verir. Uyku gelmemesi için tuzsuz tavsiye edilir. İtikâf ta dört saat uyku verilir. Sadece tuvalet ihtiyacı olduğu zaman dışarı çıkılabilir, abdest almaya çıkarken yüzü örtülü olmalıdır.

Bu şekil itikâfa girecek olan kişiyi Üstadı hücreye katar, itikâfta yapacağı esmaları verilir. Günlük yetmiş bin tevhid “La ilahe illallah” eğer dili söylerse yetiştiremez, dilini ucunu dişinin altına yerleştirecek ve bu şekilde söylerken kalbide “La ilahe illallah”demeye başlar. Eli dahi tesbih çekerken, kalbinin zikrine yetişemez ve içeriye çeşitli renklerde nurlar gelmeye başlar. Beyaz nur, sarı nur, yeşil nur, mor nur, kırmızı nur, mavi nur ve sonun da siyah nura ulaşır. Burada Piranlar gelir, Üstadı gelir, melekler, tayfayı cin, Şeytan gelir, şeytan bir taraftan bağırır çağırır, korkutmak için acayip garaip haller yapar, aldatmaya çalışır, nur gösterir ben senden razı oldum, bu tarafa gel diye çağırır, itibar edilmez.

İtikâftaki Zât İbrahim’in (as) Cenabı Zül Celal Hz. lerine teslim olduğu gibi teslim olur. İşte burada bütün enbiyalar teşrif ederler, onlarla beraber zikir yaparlar, Allah-ü Teâlâ Hz. lerinin sayısız lütuf ve ihsanına gark olur. Bu şekilde yapılan itikâfa da tasavvuf itikâfı denir. Ancak bu İtikâfa Mürşidi Kamil olan Rasulullah (sav) Efendimizin varisi zâtların işareti ve kontrolünde girilir, buyurdular.

Üstadımız Abdullah Baba (ks) Hz. leri Ramazan aylarında ve Muharrem aylarında itikâfa girer günlerini Ümmeti Muhammed ‘in kurtuluşu için dua ve zikir ile geçirirdi. İtikâftan çıkarken de dervişlerinden bir grup gelir tevhid okuyarak dualarla çıkardı.

Muharrem itikâfına giren Abdullah Baba (ks) itikâftan çıkacağı gün dua yapılması için birkaç kişiyi çağırtır. Teker teker itikâf odasına girerler, Abdullah Baba (ks);

Hoş geldiniz” deyip hepsi ile kucaklaşıp yanına oturtur. Tevhid-i şerif okunur arkasından Lafza-ı Celal daha sonra odanın içerisine burcu burcu koku yayılır, Orada ki herkes bu kokuyu zahiren hisseder. Abdullah Baba ‘nın bu itikâfında Peygamber (sav) Efendimiz kendisine;

“Evladım Abdullah; dervişlerini zehirli hayvanların zehrine karşı oku” buyururlar.

Bunun üzerine Üstadımız bir şerbete okuyup oradaki dervişlere içirir. Abdullah Baba (ks) Hz.leri Dervişlerine dönerek;

“Bir koku alabiliyor musunuz?” diye sorar

Orada bulunan dervişlerin hepsi ayrı ayrı koku cinsi söylerler, yalnız içlerinden bir tanesi şöyle söyler:

Efendim zikrullah başladıktan bir müddet sonra içerisi toprak kokuyordu” deyince;

Abdullah Baba (ks) Hz.leri;

“İşte şimdi oldu evladım, Elhamdülillah Bu dergâh bize Çorumlu Hacı Mustafa Efendi Hz.leri tarafından teslim edilmiştir toprak kokusunun sebeb-i hikmeti de budur”. buyururlar

Daha sonra misafirlerini salona buyur edip, itikâfta olan durumları anlatır, Makamların derecelerinin kutsiyetinden bahseder. Allah için çok çalışmak gerektiğini, her daim zikir ile meşgul olmayı tavsiye eder.

Nuri Köroğlu