Nuri Köroğlu İstimdat'ta Tasarruf Allah'ındır.

İstimdat’ta Tasarruf Allah’ındır.

Yardım, meded ve himmet istemek demektir. Önce şunu belirtmeliyiz ki; Her türlü yardımın kaynağı ve başvurulacak mercii Cenabı Zül Celal Hazretleridir. Allah’tan başkasından doğrudan yardım dilemek söz konusu olamaz. Tasavvufta Hz. Peygamberden (as), tarikat pirinden veya şeyh gibi maneviyat büyüklerinden istimdat, doğrudan onların şahıslarından yapılan bir talep olarak değerlendirilmemelidir.

Böyle bir istimdat, onların ind-i ilahîdeki derece ve değerlerinden yararlanmaktır. Bu şahıslar hakkındaki manevi sevgi ve hüsn-i zannın bir ifadesidir. İnsan, beşer olmanın gereği sığınma duygusu taşır. İstimdat sığınma duygusunun bir tezahürüdür. Çocuk anne-babasına, talebe hocasına, mürid şeyhine sığınmak ve yakın olmak ister. Nasıl küçük bir çocuk anne-babasının yanında daha güvende olduğunu sanır ve onlardan uzakta iken; “Anne! Baba!” diyerek ebeveyninden medet umarsa mürid de öyledir. O da kendisini Mürşid ve manevî büyüklerin yanında daha bir güvende hisseder. Onlardan uzak olduğu zaman ise annesine seslenen yavru gibi onlara sığınır.

Tasavvuftaki “İnsan-ı Kâmil” telâkkisi, Allah ve Resul’ünün ahlakıyla ahlaklanmış, kemal sıfatlarıyla muttasıf ve Hakk’ın mazharı demektir. Bu yüzden de ruhanî bir tasarrufa mazhar kabul edilir. “Mazhar kabul edilir.” diyoruz, çünkü gerçek tasarruf Allah’ındır. Kul veya kişi, bu tasarrufun görüntüsüdür. Vahdet-i vücûd telâkkisinde bütün fiiller Allah’ındır. Kudret ve kuvvet sadece O’na aittir.

Medet ve himmet istenen kişinin bizzat kendisinde bir varlık görüp talep ondan beklenecek olursa, elbette caiz olmaz. Sahibini şirke düşürür. Ama “Ya Rabbi, benim sana şahsım adına elimi açmaya yüzüm yok, nezdinde sevgili kulun olduğuna hüsnü zan ettiğim falan kulun hürmetine bana medet eyle!” anlamında bir istimdat insanın benlik duygularını da siler. Böyle bir himmet ve medet talebinin gıyapta olması ile huzurda olmasının bir farkı yoktur.

İşte kâmil bir veli, darda kalıp kendisinden yardım isteyen bir mümine ilahi izinden sonra bu nur ile yardımcı olmaktadır. Mesafe ne olursa olsun, kalbi ilahi nur ile cilalanmış kâmil bir veli, Allah ‘ın izni ve dilemesiyle dünyanın her yanını görebilir, her sesi işitebilir, her yana el uzatabilir. Bu, Allah-ü Teâlâ ‘nın dilediği kulları için kolay ve mümkündür. Ancak bu nimeti kime ne zaman ne ölçüde vereceğini Cenab-ı Hak tayin eder.

Nuri Köroğlu