Tevessül hayırlı kimseleri ve yaptığı salih amelleri, vâsıta kılarak, maksada ulaşmaya çalışmaktır. Birçok müfessir, tevessülü bizzat yakınlaşmak ve yakın olmaya sebep olacak şeyleri aramak seklinde tefsir etmişlerdir. (Ibn. Kesir, Kurtubî, Alusî)
Bir kimse sıkıntı içindedir. Derdini Allah-ü Teâlâ ‘ya arz etmek ister, ancak nefsini kusurlu bulur. Kibrini kırar, tevazu gösterir, duasının kabulü için Allah katında kıymetli kabul ettiği bir zatı veya ameli anar ve şöyle söyler,
“Allah‘ım! şu kâmil zâtın hatırına veya şu salih amelin bereketine sıkıntımı gidermeni, isteğimi nasip etmeni istiyorum”
Tevessülde üç temel faktör bulunmaktadır. Bunlar;
1. Tevessülle kendisinden bir şey istenen zât. Bu Allah-ü Teâlâ ‘dır. İstenen şeyin asil yaratıcısı ve dilerse ikram edecek olan O ‘dur.
2. Tevessül eden kimse; bu, Allah-ü Teâlâ ‘nın yakınlığını arzulayan, bir hayra ulaşmak veya bir sıkıntıdan kurtulmak isteyen kuldur.
3. İsteğine ulaşmak için vesile yapılan, aracı kılınan şeyler. Bunlar, kulun kendisi ile Allah-ü Teâlâ ‘ya yakınlık sağladığı, duasının kabulüne vesile yaptığı, salih ameller veya şerefli şahıslardır.
Yapılan tevessülün fayda vermesi ve kulun ihtiyacının giderilmesi için şu şartların bulunması gerekir,
Allah-ü Teâlâ ‘ya vesile arayan kimsenin, vesileye inanması gerekir. Vesileye inanmayan veya ona şüphe ile bakan kimse, bir fayda görmez. Kendisi ile Allah ‘a yaklaşmak için tevessül edilen amelin, Allah-ü Teâlâ ‘nın meşru kıldığı ve teşvik ettiği bir amel olması gerekir. İman, zikir, tövbe, gözyaşı, dua, sadaka, ihlâs, namaz, Allah için sevgi, fakirleri sevindirmek gibi. Bu salih amelin, Allah Resulünün (as.) öğrettiği şekilde Allah ‘a yakinlik için yapılması gerekir. Vesile edilen şahsın, Allah katında bir itibari, kıymeti, nazı ve niyazı olması gerekir. Allah düşmanları, açıkça günahkâr olanlar ve gafiller ile Allah ‘ın rahmetine ulaşılmaz. Buna göre, bidat ve haram olan amellerle vesile gerçekleşmez. salih olmayan kimselerle Allah‘a yakınlık sağlanamaz.
Yukarıda arz ettiğimiz şartları taşıyan her vesile bütün zaman ve mekânlarda caizdir, faydalıdır. Kur ‘an-ı Kerim ‘de Allah-ü Teâlâ, Hz. leri kulun dünyada ızdıraptan, ahirette azaptan kurtuluşu için, şu yolu göstermiştir;
“Ey müminler! Allah’tan korkun ve O’na (yaklaşmaya, sevilmeye) vesile arayın.” (Maide/ 35)
Kulu Allah ‘a yaklaştıracak vesilelerin başında iman, Kur ‘an, ihlâs ve salih ameller gelir. Allah için sevmek, Allah ‘ın dostlarını sevmek ve onların meclisine girmek, dualarına ortak olmak, ilahi rahmeti çekmek için, en büyük sebeplerden birisidir.
Cenâb-ı Hak buyuruyor ki;
“Vakta ki onlara (Yahudilere) Allah katından-yanlarında bulunan (Tevrat‘ı) tasdik edici (ve doğrultucu) bir kitap (Kur‘an) geldi ki, daha evvel küfredenlerin (Arap müşriklerinin) aleyhine fetih (yardım) istiyorlardı. İşte tanıdıkları o şey (Kur’an) kendilerine gelince O’na (Hasetlerinden ve mevki hırsından dolayı) küfrettiler. Artık Allah’ın (cc) laneti o kâfirlerin tepesine(olsun)” (Bakara /19)
Bakınız müfessirlerin imamı İbn-i Abbas (ra) bu ayetin tefsiri hakkında ne buyurmuştur;
Hayber yahudileri, Gatafanlılar ile zaman zaman savaşırdı. Karşı karşıya geldiklerinde yahudiler bozguna uğradılar. Bunun üzerine yahudiler şu dua ile Allah ‘a (cc) sığındılar;
“Bizi ahir zamanda göndereceğini vaat ettiğin ümmi peygamberin hakkı için bunlara karşı muzaffer eyle.” İbn-i Abbas (ra) devamla der ki; Bundan sonra Gatafanlılar la karşı karşıya geldikleri her seferinde bu duayı yapıyor ve Gatafanlıları bozguna uğratıyorlardı. (El Esas fittefsir)
Daha Rasulullah (sav) gönderilmezden evvel yahudiler O ‘nun hürmetine Allah ‘a (cc) dua ediyor ve duaları kabul olunuyor. Onun ümmeti O ‘nu vesile edipte dua edince şirk mi oluyor.?
Tevessülü işaret eden Hadis-i şerif de Peygamber (as) Efendimiz şöyle buyurmaktadır.
“Kim evinden namaz kılmak için çıkar, Allah’ım (cc) senden sana dua edenlerin hakkı için istiyorum ve bu mescide giden yolun hakkı için istiyorum, diye dua ederse günahları af olur Allah (cc) Ona yüzünü döner (yani ondan razı olur) ve ona yetmiş bin melek istiğfar eder. (İbn-i Mace)
Peygamber (sav) Efendimiz kendisini vesile ederek dua etmesini emrettiğini gösteren şöyle bir rivayet vardır.
Gözleri kapanan bir adam Peygamberimiz (sav) ‘e gelerek:
“Ya Rasulullah gözlerim kapandı. Benim için dua buyur. dedi. Peygamberimiz (sav) şu karşılığı verdi:
– Abdest al, iki rekât namaz kıl, sonra da şöyle de; “Allah’ım peygamberin Muhammed ile sana tevessül ediyorum. Ey Muhammed, gözümün açılması için senin şefaatçi olmanı istiyorum. Allah’ım onun hakkımdaki şefaatini kabul buyur.”
Ardından Hz. Peygamber (sav) şöyle ilave etti:
“Bir ihtiyacın olduğu zaman hep aynısını yap”
Bu olaydan sonra adamın gözleri açılmıştır. (Tirmizî)
Amellerin Allah’a yakınlığa vesile olduğu, amelle tevessül edip, Hakk Teâlâ ‘dan talepte bulunmanın cevazının hadis kaynaklarında “mağara hadisi” diye de geçen bir hadisten çıkarıldığı görülmektedir.
Hz. Peygamber (sav) Efendimiz bir mağarada sıkışıp kalmış, üç kıssasını anlatmıştır. Bu kıssa pek meşhurdur. Mağaranın ağzının açılması için içerde mahsur kalan üç kişi Allah ‘a (cc) dua ederler. Dualarında:
Birinci kimse; Anne ve babasına olan saygılı hareketi hakkı için.
İkincisi; Zinadan vazgeçmesi hakkı için.
Üçüncüsü; Yanında çalışanın malını gözetmesi hakkı için kurtulmayı dilemişler ve Cenâb-ı Hak’da Onları o mağaradan kurtarmıştır. İşte bu da amelle tevessüle bir delil ve işarettir. (Müslim)
Ayrıca Hz. Ömer (ra) yağmur duasın da, Hz. Abbas ‘ın (ra) hürmetine yağmur istemiştir. (Buhari)
Hz. Muaviye ‘de kıtlık esnasında yağmur duasına çıkarak;
“Ya Rab! Bugün bizim aramızda en hayırlı olan kimse, onun yüzü suyu hürmetine senden şefaat diliyoruz Ya Rab! Yezid bin Esved el Cüreşi‘nin yüzü suyu hürmetine senden şefaat talep ediyoruz” dedi.(Hayatüssahabe C/4)
Yine Allah Resulü, fakir muhacirler hürmetine Müslümanlara zafer ve yardım ihsan etmesini Allah’tan dilerdi. (Taberanî,)
Müfessir İsmail Hakki Bursevi (ks.) gerçek âlimleri ve kâmil Mürşitleri insanı Allah ‘a yaklaştıran vesileler içinde saymıştır. Büyük âlimlerimizden İmam Savî (ra.) vesile hakkında su açıklamayı yapıyor
“Kişiyi Allah‘a yaklaştıran her şey, ayette bahsi geçen vesileye dâhildir. Nebileri ve velileri sevmek, Allah dostlarını ziyaret etmek, Allah yolunda infakta bulunmak, bol bol dua etmek, akraba hukukunu gözetmek, Allah ‘ı çokça zikretmek ve benzeri şeyler bunlardandır. Buna göre ayetin manası; “Sizi Allah‘a yaklaştıran her şeye yapışınız, O‘ndan uzaklaştıran her şeyi de terk ediniz.” demek olur.”
Durum böyle olunca müslümanların, Allah dostlarını ziyaret etmelerini yanlış görüp bunun Allah‘tan başkasına bir ibadet olduğunu zannederek onları küfür ve şirk ile suçlamak, apaçık bir sapıklık ve perişanlıktır. Hayır, gerçek onların dediği gibi değildir. Allah dostlarını ziyaret ve onlara muhabbet beslemek, Rasulullah (sav) Efendimizin;
“Allah için sevmeyenin imanı yoktur” buyurduğu Allah ‘ın muhabbetine ve Allah-ü Teâlâ ‘nın “O’na vesile arayın” buyurduğu vesileye girmektir. (Maide/ 35)
Meşhur Müfessir Elmalılı Hamdi Yazır’ da bu ayetin tefsirinde, insanın sırf imanla yetinmeyip, Allah-ü Teâlâ ‘ya yaklaştıran sebeplere ciddi olarak sarılması gerektiğini belirtmiştir. (Hak Dini) Kâmil velileri vesile edenler, onların Allah ‘ın kulu olduğunu bilirler. Onları Allah ‘a ortak ve yardımcı görmezler. Onlarda Allah ‘a ait yetkilerin olduğunu söylemezler. Sadece, onlardaki ihlâs, takva ve salih amellere itibar ederler. Onların bu takva ile ilahi huzurda kabul gördüklerini, naz ve niyaz makamında bulunduklarını, dualarının kabul edildiğini, Allah-ü Teâlâ ‘nın onlardan razı olduğunu düşünürler. Bu halleriyle onların:
“Ben, farz ve nafilelerle bana yaklaşan kulumu sevince, onun gören gözü, işiten kulağı, tutan eli, yürüyen ayağı olurum. Benden bir şey isterse onu verir, bana sığınırsa kendisini korurum, onu özel himayeme alırım.” (Buhari, Ibnu Mâce) kudsi hadisindeki iltifat ve ikrama ulaştıklarına inanırlar.
Bunun için böylesi seçilmiş zatların isimlerini dualarına ekler, güzel sıfatlarını isteklerinin ilahi huzurda kabulüne destek yaparlar. Yoksa onlar, Allah-ü Teâlâ ‘dan istenecek bir şeyi velilerden istemezler. Salihleri vesile yapıp, Allah-ü Teâlâ ‘dan bir şey istemeyi tenkit edenler, bunun her namazda Fatiha Suresinde okunan “Allah’ım! Ancak sana kulluk eder, sadece senden yardım isteriz‖ mealindeki ayetlere ters düştüğünü savunmaktadırlar. Hâlbuki bu ayetlerde, Allah‘tan bir şey isterken içimizdeki salihlerin zikredilmesine ret değil, açıkça bir işaret vardır. Çünkü ayette “sadece senden isterim‖ denmiyor, “isteriz” deniyor. Ayeti okuyan kimse yalnız da olsa, “ben” değil “biz” ifadesini kullanıyor. Bununla kul, kendini aciz görüp tevâzuya bürünür ve şöyle demek ister;
“Allah ‘ım! Bizler topluca sana yöneldik, ancak sana kulluk ediyor, sadece senden yardım istiyoruz. Ben senin huzurunda tek başıma bir şey talep etmeye ehil ve lâyık değilim. İçimizde gerçek kulluk yapan ve duasında samimi olan salihlerle birlikte senden istiyorum. Benim isteğimi onların duasına kat, kabul eyle.”
Kur ‘an-ı Kerim ve sünnet çizgisinde yaşamamıza yardımcı olacak bir Mürşidi Kâmili vesile ve rehber kılmak elbette caizdir. Çünkü Mürşidi Kâmil, insana Allah’a giden yolda bir örnektir. Eğer kibrimizi kırar da Allah ‘a giden yolda o saadetli büyükleri terbiyemizde rehber, dualarımızda vesile edersek inşallah maksadımıza ulaşırız.
Nuri Köroğlu