Mevlana’nın etrafında geniş bir çember oluşmaya başlamıştı. Bu çemberin içine Mevlana’nın genç halifesi Çelebi Hüsamettin ile birlikte kalabalık bir ahi topluluğu esnaf ve sanatkarlarda girmişti. Mevlana’nın artık ağaçta olgun meyve, tarlada dolgun başak, haktan alıp halka saçtığı günleriydi. Gönül erleri çevresinde bir halka, onun sema ve sefa meclislerinden gürül gürül akan feyz pınarlarından kana kana içiyorlardı. Bu halkaya giren genç ihtiyar herkes miktarınca nasibini alıyordu.
İşte bu günlerde Taptuk Emre Hz. lerinin dergahına tapulanmış, efsanevi çileyi doldurmuş seyri sülukunu tamamlayıp kemale ermiş olan Yunus Emre Hz.’leri de malum olduğu üzere seyahate başlamıştı. Bu seyahatlerinin birinde büyük pir Mevlâna Hz.’lerine ziyarete geldi. Onun sema ve sohbet meclislerinde bulundu.
Yunus Emre ve Mevlâna Hz. leri Allah’a (cc) kul Muhammed Mustafa’ya (sav) ümmet olma nimetinin neşesiyle zikr (Sema) ve sohbet meclislerinde mana alemine dalmış, bu alemin zevkine varmışlardır. Mevlâna Hz.’leri büyük Hak aşığı Yunus’u çok sevmiştir. Yunus Emre Hz.’leri de Mevlana Hz. lerine çok iltifatlar etmiş ve bu durumu şu beyitinde anlatmıştır:
Mevlâna Hüdavendigar bize nazar kılalı
Onun görklü nazarı, gönlümüz aynasıdır
Mevlâna Hz. leri de Yunus için şöyle söylemiştir.
“Ben maneviyatın hangi kapısından girdimse, Koca Yunus’un ayak izlerine rastladım” demiştir. (Manevi halinde yani seyri sülukunda görmüştür)
Yunus Emre Hz. leri Mevlâna Hz. lerinin dergahında uzun süre kalıp çok sohbetler etmişlerdir. Aşk ve neşe ile çok beyitler söylemişlerdir. Bir defasında;
Mevlâna Hz. leri şöyle söylemişlerdir;
– Bizim medresemiz aşktır. Müderrisimiz Ulu Allah’tır. Biz bu medresenin talebeleriyiz dersimizi her dem tekrar eder dururuz.
Yunus Emre;
Biz talib-i ilimlerüz, aşk kitabını okuruz.
Çalab Müderris bize aşk hod medresedür.
Mevlâna Hz. leri;
– Gönül buğday tanesine benziyor, biz ise değirmene. Değirmen nereden bilecek bu dönüşün hikmeti ne? Derken Yunus Emre;
Bu dünyanın misali
Benzer bir değirmene,
Gaflet anın sepeti,
Halk anda üğüne.
Mevlana Hz.leri;
– Ey aşıklar ey aşıklar, bizim dinimiz mezhebimiz aşktır. Biz aşk çocuklarıyız.
Yunus Emre;
Ey aşıklar ey aşıklar,
Aşk mezhebi dindir bana.
Gördü gözüm dost yüzünü,
Yas kamu düğündür bana demektedir.
Mevlâna Hz. leri bir rubaisinde ilmin kendisi bilmek olduğunu, kendini bilenin ise Allah’ı bileceğini şöyle ifade etmiştir.
İlmin bütün ahkamını nefsinde bulursun
Bir lahze eğer nefsine hâkim olabilsen
Esrar aramak tozlu kitaplarda haşivdir
Kendini bulursun onu ancak bulabilsen.
Yunus Emre Hz. leri de;
İlim ilim bilmektir.
İlim kendini bilmektir.
Sen kendini bilmez isen,
Bu nice okumaktır.
Bu güzel beyitleriyle birbirlerine çok iltifatlarda bulunmuş-lardır.
Mevlâna ile Yunus Emre Hz.leri arasındaki bağ ve bağlantı onların manevi dünyalarının birbirinden farksız oluşundandır. Her ikiside Allah katında “Tevhid-i İlahi” inancı içinde gerçek vuslata Allah’a ulaşma yolunda Muhammed-ül Mustafa’ yı rehber edinmişlerdir.
Mevlana’nın vefatından sonra Yunus bir beyitinde, Fakih Ahmet ve Seyyid Necmeddin gibi devrinin ileri gelen tasavvuf pirlerini saydıktan sonra Mevlana’ya (Kutb-u Cihan) yani (Cihanın irfan kutbu, en yücesi) diyerek onu şöyle anlatmaktadır.
Fakih Ahmet Kubbettin
Sultan Seyyid Necmettin
Mevlâna Celaleddin
Ol Kutb-u Cihan Kanı
Nuri Köroğlu