Sultanımdan Gönüllere : İSLAMDA HUZUR EVİ

Cenabı Zülcelâl Hazretleri;

“De ki: “Gelin, size Rabbinizin neleri haram kıldığını okuyayım! O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın, babanıza annenize iyilikten ayrılmayın” (Enam/151)buyuruyor.

İslam da huzur evi yoktur. İnsanın huzur duyduğu yer babasının evi, evladının evidir. Evlatlarınıza İslam’ı öğretin, güzel ahlakı aşılayın. Eğer bunları tatbik etmezseniz, yetiştirmiş olduğunuz o evladınız, siz yaşlandığınızda;

 “Aman ben sana bakamayacağım, falan falan sıkıntılarım var, seni huzur evine göndereyim de masraflarını ben vereyim” der. Sizin yaşlı halinizi beğenmez, size sahip çıkmaz.

İşte evladını ahlaklı, maneviyatlı yetiştirmediği için, kendi huzur evinde ağlamaya başlar. Bayramlarda ağlar, herkes kendi çocuğunu severken o evlat hasreti çeker. Onun için anne ve babalarınıza itaat edin, evlatlarınızı da İslami ölçülerde yetiştirin. Allah’ını bilen, Habibini bilen ahlakı güzel insanlar, hem ebeveynine, hem çevresine, hem de vatanına hizmet eder.

Peygamber Efendimiz de (sav) hadis-i şeriflerinde;

“Cennet annelerin ayağı altındadır” buyuruyor.

Sahabeden Alkeme isminde, bahadır, cengâver, âşık, sadık olan bir zat vardı. Bu sahabenin, Mekke’den Medine’ye hicret eden Aliyyel Murtaza (ra) Hazretleri, Bilal-i Habeşi Hazretleri ve diğer mübarek zatlarla arası çok iyidir.

Bir zaman sonra Alkeme (ra) evlenir. Fakat evlendikten sonra evini ayırır ve annesini yalnız bırakır. Bir süre sonra annesi bakımsızlıktan dolayı epeyce rahatsızlanır. Bu sırada Alkeme’de ağır hastalanır ve yatağa düşer.

Sahabeler Alkeme’nin durumunu Rasulullah Efendimize bildirirler:

–Ya Rasulullah! Alkeme çok ağır hasta. Kelime-i şehadet getiremiyor. Hangi soruyu sorarsak cevap veriyor, fakat “Kelime-i Şehadet getir” dediğimiz zaman dili şişiyor, söyleyemiyor, deyince

Rasulullah Efendimiz (sav) taaccüp edip (şaşırıp), sahabelerle birlikte Alkeme’nin yanına gider.

Rasulullah Efendimiz (sav):

–Ya Alkeme! Allah’ın (cc) varlığını, birliğini, şehadet et. Benim Resul olduğumu şehadet et, diye telkinde bulunur.

Fakat Alkeme bir türlü söylemez. Peygamber Efendimiz (sav) başka mevzular hakkında soru sorar, Alkeme cevabını zorlanmadan verir.

Bunun üzerine Rasulullah Efendimiz (sav) sahabelere:

– Alkeme’nin kimi kimsesi var mı? diye sorar.

Sahabeler:

– Evet, Ya Rasulullah!  Annesi var.

Rasulullah Efendimiz (sav):

– Ya Bilal git de annesini getir, buyurur.

Bilal-i Habeşi Hazretleri gider ve durumu Alkeme’nin annesine anlatır.

Kadıncağız:

– Benim Alkeme isminde bir evladım yok. Benim Alkeme’m, öldü, deyince

 Bilal-i Habeşi (ra):

– Ama Alkeme bize, sizin için o benim annemdir, dedi. Gel seni onun yanına götüreyim, demesine rağmen, yaşlı kadın bunu kabul etmez.

Alkeme’nin annesini getiremeden geri dönen Bilal-i Habeşi Hazretleri meseleyi Rasulullah Efendimize intikal ettirince Rasulullah Efendimiz (sav) bu sefer Hazreti Ali Efendimize:

– Ya Ali git, gelecekse getir, gelmezse de zorla getir, dedi.

Alkeme’nin annesi de Aliyyel Murtaza’yı (ra) çok severmiş. Hazreti Ali Efendimiz yaşlı kadının yanına gelir.

Kadın karşısında Aliyyel Murtaza’yı görünce çok sevinir:

– Hoş geldin ya Ali. Mademki Allah’ın Resulü öyle istiyor, Seni buraya kadar gönderdi, o zaman gidelim, der ve hasta yatan Alkeme’nin evine giderler.

Rasulullah Efendimiz Alkeme’nin annesine:

– Bu senin oğlun mu? Deyince:

– Ya Rasulullah benim bir oğlum vardı. Mekke’de ismi Alkeme idi, o ise şehit oldu, öldü. Allah (cc) kalbimden onun sevgisini aldı. Benim evladım yok, der.

Rasulullah Efendimiz (sav):

– Bu senin evladın Alkeme, dediyse de; Yaşlı kadın ısrarla:

– Hayır, yok, o beni, ailesine tercih etti, beni terk etti, Allah’tan başka kalbimde sevgi yok, benim evladım değildir, dedi

Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (sav):

– Ey Ashabım! Eğer annesi Alkeme’ye hakkını helal etmezse, derhal Alkeme’yi yakmamız gerekiyor. Odun getirin, der.

Odunları getirip, ateş yakarlar. Daha sonra Peygamber Efendimizin emri ile ateşin içine atmak için Alkeme’yi çarşafın üzerine koydular. Tam atacakları sırada annesinin yüreği dayanmadı ve:

– Yavrum Alkemem! Ciğerim, der,

Alkeme’de:

– Anneciğim!

Eşheduen lâ ilâhe illâllah ve eşhedü enne Muhammeden abdühu ve Resuluhu, deyip ruhunu teslim eder.

Orada Rasulullah Efendimiz sahabelerine dönerek:

– İşte ashabım! Anneniz size hakkını helal etmediği müddetçe cehennem azabı göreceksiniz. Anne şefkatini sizlere burada gösterdim. Ne kadar sevmese de ateşe gireceği zaman ciğerim, evladım, dedi. Sahip çıktı. Onun için annenizi incitmeyin, incitirseniz cehenneme duçar olursunuz, buyurdular.

Annesine duasını alarak yüce mertebelere ulaşmış pek çok Allah (cc) dostu zatlar var. Bunlardan bir tanesi de Bâyezid-i Bîstâmi Hazretleridir.

Bâyezid-i Bîstâmi Hazretlerinin annesi bir kış gecesi bir bardak su istiyor evladından. Demir bardağa suyu doldurup, annesinin yanına geliyor, bakıyor ki, annesi uyumuş. Kış günü elinde bardak ile öylece seher vakti olup annesi kalkana kadar bekliyor. Annesi uyanınca:

– Bâyezidim! Evladım, bir su ver de içeyim, diyor.

Bâyezid-i Bîstâmi Hazretleri de:

– Buyur anneciğim,  diyor.

– Evladım, ben daha şimdi istedim suyu, sen ise hazır duruyorsun, deyince,

– Anneciğim sen suyu önceden istedin. Ben suyu getirine kadar uyumuşsun, bende uyandırmaya kıyamadım, der.

Sabaha kadar soğukta elinde, demir bardakla beklediği için demir bardak buz tutup, mübareğin eline yapışmıştır. Annesi, mübareğin elindeki demir bardağı alınca elinden kan akar.

Annesi oğlunu elinden kan aktığını görünce dayanamaz:

– Yavrum, evladım, ben senden razı oldum, Rabbim de senden razı olsun, diye dua eder.

Bâyezid-i Bîstâmi Hazretleri;

“O anda bende 18 bin âlemin keşfi hâsıl oldu” demiştir.

Bâyezid-i Bîstâmi Hazretleri, annesinin duası ile yüce makamlara erişmiştir.

Şimdi inançsız bir nesil yetişti, ne annesini, ne de  babasını tanıyor.Tire’ye gittim. Caminin dışarısında, kenarda bir yerde, bir ses işittim. Her halde sekaret halinde biri var hırlıyor, inliyor, dedim. Baktılar ki bir adam var. Orda bulunanlara:

– Bunu hemen hastaneye kaldırın, dedim,

– Hastaneye almadılar dediler.  Bunun üzerine:

– Müftü Efendi, telefon açta, bunu hemen hastaneye alsınlar, dedim.

Götürdüler. Camide namazlarımızı eda ettikten sonra oranın halkına dedim ki;

– Bu adam babasına bakmamış, bir ailesi var mı, evlatları var mı? diye sordum

– Evet, ailesi var ama bu adama hiç bakmadılar, bu da kendi halinde yaşıyordu şimdiye kadar,  dediler.

Daha sonra bir haber geldi ki adam hastaneye giderken yolda ölmüş.

Orda ki arkadaşlarımızdan birisi daha sonra gittiğimde bana:

–Efendim, ben ölen adamı araştırdım. Babası ayyaş imiş, hem kendisi hem ailesi “Senin artık bizimle işin yok” deyip, sokağa atmışlar. Bu adamın babası da çöp bidonunun yanında içki içerken donarak ölmüş.

            Biri çöp bidonunun dibinde ölmüş, biri de caminin köşesinde öldü.

            Onun için baba evladını inançlı yetiştirecek ki, böyle şeyler olmasın. İnsanlar, hem ebeveynine, hem çevresine, hem de vatanına hizmet etsin.

Nuri KÖROĞLU