Nuri Köroğlu Mürşid-i Kamile İntisap Etmek (İnabe almak), İntisap Şekilleri

Mürşid-i Kamile İntisap Etmek (İnabe almak), İntisap Şekilleri

İslam âlimleri, herhangi bir ilim şubesi ile meşgul olarak, o dalda ihtisas yaparak seçilen ulemayı çeşitli tabakaya ayırmıştır. Tefsir ilmi ile meşgul olanlara “Tabakatü‘l-Müfessirin” demişlerdir. Hadis ilmi ile meşgul olanlara “Tabakatü‘l-Muhaddisin” demişlerdir. Kelam ilmi ile meşgul olanlara “Tabakatü‘l-Mütekellimin” demişlerdir. Fıkıh ilmi ile meşgul olanlara “Tabakatü‘l-Fukaha” demişlerdir. Tasavvuf ilmi ile uğraşanlara da “Tabakatü‘s-Sufiyye” yahut diğer bir tabirle “Sufiyye Hazaratı” demişlerdir.

İslam kültürü, Allah’ın yüce Resulünden sonra Ashab ve Tabiin‘in ardından, bu salih zümre sayesinde bize kadar emanet edilmiştir.

İslam âlimleri, dinimizde üç çeşit bağlılıktan söz ederler.

Birisi, namaz kıldıran imama yapılan namazdaki bağlılık. Buna: “İKTİDA” denilir.

Birisi, ahlakı güzelleştirmek, olgun ve kâmil manada bir mü’min olmak hususunda, ehliyetli, Kâmil bir Mürşidin terbiyesine girmek sureti ile Mürşide yapılan bağlılık. Buna: “İNTİSAB” denilir.

Bir diğeri ise; zamanın imamı kabul edilen ve bütün Müslümanların onayı ile kabul edilen imama yani Halifeye yapılan bağlılık. Buna da: “BİAT” denilir.

Çoğu ulema bir mürşide bağlılığın lüzumunu eserlerinde belirtmişlerdir. Bu bağlılığa İslam literatüründe “İNTİSAB” denildiği gibi, İNABE” adı da verilir. Bu bağlılık Allah-ü Teâlâ’nın ahlakı ile ahlaklanmayı öğrenmeye matuftur. Allah’ın rızasını kazanmak, elbette bir sebebe bağlıdır. Çünkü vuslata ermek, Allah’ın rızasını elde etmek, ancak bir sebeple mümkündür. O, sebeplerde, gerçek ulema ile Tarikat Şeyhlerinin izinde bulunmakla mümkündür. (Ruhu‘l-Beyan )

Tasavvuf literatüründe bu yola girmiş kimselereMÜRİD” denir. Yani Allah’ın rızasını kazanmak için, kendi iradesinden soyunmuş kimse demektir. Mürid, kendisini bu yolda maksadına kavuşturacak kâmil sıfatlara sahip bir Mürşid bulduğu zaman, edeple huzuruna varmalı ve o zata sormalıdır: Peygamberimiz (sav)’den “İRŞAD” görevi alıp almadığı, Rüyada görüldüğü zaman, şekil ve suretine şeytanın girip giremeyeceği ve sıkışıldığı takdirde manen yardıma koşabileceği sorulur. Gerekli cevabı alırsa hemen intisap etmelidir.

Mürşitlerden tarikat alma yolları çeşitlidir. Sırf bereketlenmek için bir şeyhten inabe almakla, bir Mürşid-i kâmilin terbiyesine girmeyi birbirine karıştırmamalıdır. Bereketlenmek için şeyhten inabe almak isteyen, dilediği şeyhten ders alabilir. Ama bir Mürşid-i kâmilin terbiyesine girmek isteyen kimse, içine gireceği cemaatin adabına riayetle mükelleftir. (Adab)

Mürşidi Kamile İntisab Şekilleri

Mürşid-i Kamile iki türlü intisap olunur.

Birisi, Kalben mutmain olarak şüphesiz bir halde sıdk ile bağlanmakla, diğeri de istihare yaparak rüyada görüldüğü takdirde bağlanılır. Müridin mürşidi kabul etmesinden daha mühimi, Mürşid tarafından kabul edilmesidir. Çünkü Mürşid olan zât ile Allah’ın Resulü arasında manevi bir rabıta mevcut bulunur. Bunu Abdulvahhab Eş-Şa‘rani (ks) şöyle belirtir:

“Şeriatin sahibinden ilim alan veliye, Peygamberinin ayağını önünde görmeden adım atması haram olur.” ( Mizanü‘l-Kübra)

Sufi şeyhlerden kâmillik derecesine ulaşmış zâtlar, şunu çoğu kez belirtmişlerdir ki: “Eğer Allah’ın Resulünü gözümüzün önünden kaybedersek, kendimizi tehlikede görürüz.” (Mizanü‘l-Kübra)

Bunun için de kendisine intisap etmek üzere gelen kimseyi, haline göre Rasulullah (sav)’e havale ederek, O‘ndan alacağı talimat doğrultusunda hareket ederek, gerekirse inabe verir. (Miftahu‘l-Kulub)

Allah yolunda manevi terakkilere erişmek isteyen bir mürit, her şeyden önce kalbini fena hallerden korumalıdır. Bundan kasıt şudur: şeyhinin ilmi, takvası ve Veliliği hususunda kalbinde herhangi bir şüpheye yer vermemektir. (Müzekki‘n-Nüfus)

İmam Şa‘rani‘nin Şeyhi, Ümmi Ali Havvas (ks) Hazretleri buyurdu ki:

“Eğer bir şeyh, ömründe sadık bir müride rastlar ve bulursa, o mürit, o şeyh için elmastan ve mücevherden kıymetlidir. Yine sadık bir mürit de nasihatçi, kâmil bir şeyh bulursa, bu şeyhte onun için elmas ve mücevherden daha azizdir.”

Şeyh, müridin kalbine giden kapıdır. Mürit, o kapıyı hiçbir şekilde açık bulundurmamalıdır. Yani kalbini şüpheden arındırmalıdır. Çünkü kalbin selamete erebilmesi ancak arınmakla mümkündür. Mürşid kalbin arınmasına yardımcı olduğu için, O’nun şahsında dışından emirlerine karşı aykırı davranışta bulunmamalıdır. İçinden dahi itirazı terk etmelidir. (Gunyetü‘t-Talibin)

Müridin kalbi, mürşidinin kalbi ile bütünleştiğim zaman, o müridin kalbinde bulunan bütün masivaya ait duygular müridi terk eder. Böylece mürid:

“Temizlenen, Rabbinin ismini zikredip ona kulluk eden bir kimse hiç şüphesiz kurtuluşa ermiştir.” (A‘la /14,15) ayetinin sırrına erişir. Burada kastedilen temizlik, kalp temizliğidir.

Şu hâlde bu temizliği elde etmek için, Kâmil bir Mürşidin nefesine ihtiyaç var demektir.

Şeyh Hakkında Bilinmesi Gerekenler ..

Bir kabilenin önderi manasına gelen “ŞEYH” tabiri, ilimde, meslekte terakki etmiş ve başkalarının da o meslekte terakki edip ilerlemesine vesile olmuş kimselere verilen bir lakaptır. Bundan başka, yaşlanmış kimselere de aynı tabir kullanılmaktadır. Dini ıstılahta kullanıldığı üzere şeyh; bir cemaate veya ilim yolunda bulunan seçkin kimselere hocalık vazifesi yapan Önder demektir. Şu hâlde; şeyh tabirinin arkasında bir tür “Liderlik” vasfı mevcuttur. Bu liderlik, kendisine uyanları Hakka ulaştırma sayesine münhasırdır. Ki, Tarikata giren dervişlerin eğitim ve terbiyesi ile meşgul oldukları için kendilerine daha ziyade “MÜRŞİD” denilmiştir. Mürşid; kendisi ilim ve amel bütünlüğü içerisinde Şahsi olgunluğa eriştiği gibi, halkı da bu minval üzere eğitip yetiştiren kimse demektir.

Mürşitlik makamı, hakikatte Allah ‘a davet makamıdır. Mürşid; Allah ‘a davet hususunda Peygamberlerin varisi durumundadır. Zira Peygamberler insanları Allah ‘a çağırma hususunda ilk derecede bulunurlar. Melek aracılığı ile kendilerine gelen İlahi mesajı insanlara sunarlar. Mürşitler ise, Peygamberlerin sunduğu bu İlahi mesajları şer’i ölçülere göre yorumlayan kimselerdir. Nitekim böylesi zatların sürekli var olacağı, Kur‘an ‘da Şu ayetle belirtilmektedir:

“Bizim yarattıklarımızdan öyle bir Ümmet vardır ki, bunlar daima Hakk’a ileten ve Adaleti Hak ile yerine getiren kimsedirler.” (A‘raf /181)

İşte insanların muhtaç oldukları şeriat ilmi ve onun tatbik usulü onların Şahsında bulunmaktadır. Tabiri, topluluk manasına olup, burada ise, Dinin hükümlerini bilen ve başkaları üzerinde tatbik etmeye yetkili bulunan İmamlardır. Onların vazifesi insanları Hakk’a ulaştırmaktır. Yani Allah ‘ı kullara sevdirmek ve kulları da Allah ‘a sevdirmektir. Bu Şerefli topluluk, Müçtehid İmamlar ile Kâmil Mürşit’lerdir. Adaleti tesis etme hususunda vazifeli olan topluluktan maksat, Hakkı üstün tutan ve onun hâkimiyeti için çalışan inançlı yöneticilerdir. Hace Muhammed Parsa Hazretleri Şöyle buyurur:

―Müritlik, ancak Din imamlarından inabe almak ve kulluk adabında onlara uymakla sahih olur. Hizmet yolunu bulmak ve o yola girmek ve onların yolunun bereketini bulmak lazımdır. Bu bağlılık, başlanışta işi sağlam tutana ve Sadat-ı Kiramın yoluna Sülûk edene ve bereketlerini bizzat müşahede edene yapılırsa, ancak o zaman sahih olur.

Müslümanlar asırlardır yol gösterici Mürşitlerin rehberliği ile dinlerini yaşama ve yaşatmaya gayret etmişlerdir. Zira geçmiş ümmetler bu esasa riayet etmedikleri için dinlerini tahrif edenlere mâni olamamışlardır.

Sufiler; Mürşidin gerekliliğini şu ayete dayanarak delil gösterirler:

“Onlara güven veya korkuya dair bir haber gelince hemen onu yayarlar. Hâlbuki onu Resule veya aralarında bulunan yetki sahiplerine götürselerdi, onların arasından işin iç yüzünü anlayanlar, onun ne olduğunu bilirlerdi.” (Nisa/ 83)

Mürşitlerin kısımlarına gelince: Mürşitler de diğer bilsinler gibi çeşitli tabaka ve derecelere ayrılırlar. Bilhassa günümüzde ortaya konulan taksimin iyi bilinmesi gerekir. Büyükler: “Mürşitler Tarikat-ı Aliyyenin en büyük uzvudur” demişlerdir. Çünkü onların makamları, insanları Allah ‘a davet hususunda Peygamber vekilliğinin en üstün mertebesidir. Ancak onlar da bu Şerefli vazifeyi yerine getirmede farklı derece ve metotla hareket etmeleri sebebi ile Şöyle derecelenirler:

1) Talim Şeyhi: İslami ilimlerden Tefsir, Hadis, Fıkıh, Tasavvuf ve sair ilimleri okutan ve okutmaya elverişli bulunan Din bilginleridir. Bunlar Sahih Sünneti öğrettikleri müddetçe, kendilerine uyulup, fetvalarına itibar olunur. Şahıslarına güven duyulur.

2) Kabile Şeyhi: Bu şeyh, babası tarafından herhangi bir Tekkede yetiştirilip, müritlerin terbiye ve eğitimi için babasının vefatından sonra, babasına vekaleten şeyhlik vazifesini yürüten kimsedir. Babadan oğula intikal eden bir tür Saltanat kokusu arz eden bu usul, eskiden pek rağbet edilen bir husus değildi. Bununla beraber, böyle bir durumda bu Şeyh, eğer Kâmil bir Mürşid tarafından Seyr-u Sülûk eğitimine tabi tutulur ve o Kâmil Mürşid, eğer ona liyakat gösterirse, o takdirde kendisine uyulmasında bir sakınca yoktur. Aksi takdirde Kitap ve Sünnet düsturlarına tam riayet edemezse hem kendisi için ve hem de kendisine uyanlar için tehlikeli sonuç söz konusu olabilir.

3) Kürsü Şeyhi: Bu şeyh, halkın irşadı için Cami kürsülerinden seslenen vaizler yahut çeşitli basın kurumunun müstesna bir sütunundan yazıları ile toplumu hidayete çağıran mütefekkir kimselerdir. Bunlar da Sahih Sünnete uymakla ve Hak ölçülerini ortaya koymaları Şartı ile kendilerine uyulur.

4) Sohbet Şeyhi: Bu, sohbeti dinlenip, nasihati tutulan ve hali örnek alınan Şeyh’tir. Bu şeyhin nasihat ve tavsiyelerine Sahih Sünnete çağırması sebebi ile uyulur.

5) Evrad Şeyhi: Bu şeyh, belli bir takım zikir ve tesbihleri muhtelif miktarlarda ve çeşitli zamanlarda nasıl eda edileceğini öğreten Şeyh’tir. Eğer öğrettiği zikir ve virtleri, şer’i şerif usullerine göre ortaya koyuyor ve Meşayihin prensiplerine uygun düşüyor ise, o takdirde kendilerine uyulur.

6) Tekke Şeyhi: Tarikat şeyhi de denilen bu şeyh, herhangi Tekke veya Dergâhta yetişip Tarikat usul ve erkanını bilen ve Tekkenin usullerine göre icazet almış ve müritlerin terbiyesi ile vazifelendirilmiş zattır. Sahih Sünnet ile Sünnettenmiş olması durumunda kendisine uyulur.

7) Hakikat Şeyhi: Kendisine Hal şeyhi de denilen bu şeyh, gerçekte murat olunan Şeyh’tir. Dinin Sahih usulleri ve Adabına son derece riayeti ile temayüz etmiş Şeyh ‘tir. Bu zât, sadece ilmen yetişip kemale ermekle yetinmeyip, Halvet, Çile, İnziva ve Seyr-u Sülûk eğitimini de başarıyla tamamladıktan sonra gerek şeyhi tarafından ve gerekse maneviyat erbabı tarafından, irşat makamına layık görülen Şeyh’tir. Sohbet ve yaptığı telkinlerle müritleri üzerinde mühim tesirler bırakan, yüzüne bakıldığı zaman Allah ve Resulü hatırlanan, Allah ve Resulünün ahlakı ile ahlaklanmış kimsedir bu şeyh. Bakışı ibret, konuşması hikmet tesiri uyandıran bu zât, hakiki manada Kâmil bir Mürşit’tir. Sadece şeyh makamına sahip olmaktan ibaret olmayıp, aynı zamanda Velayet makamına da ermiş bir zattır. Velayet mertebesine mahsus bütün dereceleri kendi nefsinde ikmal edip topladığı için, kendisine uyanları da o mertebelerden nasıl geçireceğini iyi bilen zattır. Üstteki vasıfları anlatılan zatların sahip oldukları özelliklerin hemen hemen tamamına sahip bulunurlar.

Nuri Köroğlu