KABZ ve BAST

Kabz (iç darlığı) halindeki zaman dilimleri uzun ya da kısa sürebilir. Bu bazen Allah’tan uzaklaşma ile gelmiş bir küsuftur. Günah ile gelmişse tövbe ve istiğfar ile süresi kısaltılabilir. Bazen çok uzun kabzlar ümitsizlik vesilesi olur, insan bu durumlarda adeta hiç ışık görmez. Ne kadar uzun sürse, Şart-ı adi planında insan iradesi, insanın günahları, insanın teveccühsüzlüğü onda rol oynasa da bir gerçek vardır:

“Allah (cc) daraltır da genişletir de. O’na (cc) döndürüleceksiniz.” (Bakara /245)

“Allahu yakbidu ve yebsut ― Kabzı veren de bastı veren de Allah’tır” hakikatince bu Allah’ın elinde bir şeydir.

Her şeye rağmen insan vefayla, sadakatle sürekli o kapıya teveccüh etmelidir.

Bu hususta meşhur menkıbe misal verilebilir:

Bir Mürşid pek çok talebe yetiştiriyor. Çevresindeki müritlerin hepsi olgunlaşıyor, hepsinin ufku açılıyor. Kalp gözleri açılıverince Efendilerinin şekavetini (kötü halini) de görüyorlar. Bakıyorlar ki levh-i mahfuzda veya levh-i mahv ve isbatta o zâtın sürekli Şekavet kareleri var. O zaman birer birer ondan yüz çeviriyor, terk edip gidiyorlar. Sadık bir bendesi ise biz bu zât vesilesiyle erdik. diyor, kalıyor yanında. Şeyh Efendi geride kalan o tek talebesini çağırıyor ve

“Evladım, arkadaşların niye ayrıldılar” diye soruyor.

Vefalı talebe,

“Efendim, sizi şöyle şöyle gördüler” deyince;

Hak yolcusu o Zât titrek kalbi ve yaşaran gözleriyle,

“Ben hakkımdaki o yazıyı, kırk senedir görüyorum. Ama evladım var mı başka kapı ki ona gideyim?”

İşte her şeye rağmen gönül verdiği kapıdan ayrılmamaya kararlı zâtın sadakat ve vefa ifade eden bu sözü adeta bir düğmeye dokunuyor gibi bir kurtuluş vesilesi oluyor. Şekavet saâdete dönüşüyor.

Kabz, Allah’tan gelen bir imtihan gibi bilinmeli ve iç daralmalara, kalbi tıkanıklıklara rağmen insan yine yöneldiği kapının tokmağını çalmaya devam etmeli.

Bazen kabzın pençesine düştüğünüzde ne kadar gözünüz hakikate açılsa ne kadar ulvî âlemleri müşahede etseniz bile hiçbiri aklınızda kalmaz. Önünüzü, arkanızı hep karanlık görebilirsiniz. Bütün güzel inşirah veren kareler silinir gider zihninizden. Vefa ile bunu ‘bast’a (iç rahatlığı) ve huzura çevirmek için o eşikte beklemek gerekir.

Yine menkıbede geçen bir şey vardır: Veli bir zât bakıyor bir köpek yeri eşeliyor. Günlerce aynı yerde eşelenip duruyor. Diyor ki;

“Nedir senin bu halin. Hiçbir şey olmadığı halde sürekli burada bir şeyler aranıyorsun?”

Köpek Hal lisanı ile O zâta şöyle cevap veriyor:

“Sultanım ben bir zaman orada bir kemik bulmuştum.”

İşte bütün mesele. Kemik bir kere nerede bulunmuşsa bir başka zaman da orada bulunabilir. Gözünü kapıdan ayırmadan beklemek lazım. İnsan sürekli böyle bir imtihan içindedir. Zaten bu yolda olmayan, bu türlü meseleleri birbirinden tefrik edecek kadar duyarlı olmayan, hayatın herc ü merci içinde ömrünü geçiren insanların Allah’la bu türlü bir alış, verişi anlaması da mümkün değildir.

Kabzdan kurtulma yollarından en evvel zikredilmesi gereken şey ayet ve hadislerde ifade buyrulan husustur: İşlenen günahın, kötülüğün, seyyienin hemen arkasından bir sevabın, iyiliğin, hayrın yapılmasıdır. Çünkü yapılan bu hayır o kötülüğü siler götürür.

Araştırmacı Yazar Nuri KÖROĞLU