Nefsin Hastalıkları : YALAN VAATTE BULUNMAK

Muhakkak ki çok kere dil, vâdetmeye meyleder. Sonra nefis, çoğu zaman o vaadi yerine getirmek istemez. Böylece vaad, yapmamaya dönüşür. Bu ise münafıklığın alâmetlerindendir! Nitekim Allah-ü Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Ey iman edenler! (verdiğiniz) sözleri yerine getiriniz.” (Mâide/1)

Hz. Peygamber (sav)’de, “Vaad vergidir.” (Taberani) (verilmiş mal gibidir, geri alınamaz) buyurmuştur.

“Vaad, borç gibidir veya daha üstündür.” (İbni Ebî Dünya)

Allah-ü Teâlâ Hazretleri İsmail peygamberi överek şöyle buyurmuştur:

“Muhakkak İsmail vaadinde sadıktı.” (Meryem/54)

Abdullah b. Ebî Hansa şöyle anlatıyor: Hz. Peygamber, daha peygamber olmadan önce ben Onunla alışveriş yaptım. Onun bir kısım alacağı bende kaldı ve Ona “Buraya senin alacağını getirip teslim edeceğim” diye söz verdim. O gün unuttum. Ertesi gün de unuttum. Üçüncü gün geldim, hâlâ yerindeydi. Beni görünce şöyle dedi:

“Ey genç! Sen bana zahmet verdin! Zira ben üç günden beri burada seni beklemekteyim.” (Ebu Dâvud)

İbrahim en-Nehâî´ye şöyle denildi: “Bir kişi, başkasına buluşma sözü veriyor ve gelmiyor. Acaba öbür kişi ne yapmalıdır?”

İbrahim en-Nehâî şöyle cevap verdi:

“Gelecek namazın vaktine kadar bekler.”

Hz. Peygamber (sav) bir söz verdiği zaman ´Umulur´ kaydını eklerdi. İbni Mes´ud (ra), herhangi bir söz verdiği zaman muhakkak, “Eğer Allah dilerse” kaydını eklerdi.

Böyle yapmak daha iyidir. Bu istisnayı yapmakla beraber sözden kesinlik anlaşılırsa muhakkak o sözü yerine getirmek gerekir. Ancak mazeret varsa o zaman durum değişir. Eğer kişi, söz verdiği zaman sözünü yerine getirmemeye niyetliyse işte bu münafıklığın ta kendisidir.

Ebu Hureyre (ra), Hz. Peygamberden şöyle rivayet ediyor:

“Üç haslet vardır. Kimde bu üç haslet bulunursa o oruç da tutsa, namaz da kılsa ve ben Müslümanım da dese yine münafıktır:

1.Konuştuğu zaman yalan söylerse,

2.Söz verdiği zaman sözünü yerine getirmezse,

3.Emîn sayıldığı zaman hainlik yaparsa!” (Müslim, Buhârî)

Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur:

Dört haslet vardır, kimde o dört haslet bulunursa, o kimse münafıktır ve kimde o dört hasletten biri bulunursa, o kimsede münafıklıktan bir haslet var demektir. Ta ki o hasleti bırakıncaya kadar!

1.Konuştuğu zaman yalan söylerse,

2.Söz verdiği zaman cayarsa,

3.Ahdettiği zaman hile yaparsa,

4.Başkasıyla cebelleştiği zaman yalan uydurursa. (Müslim, Buhârî)

Bu ‘hadis-i şerif, vaadini yerine getirmemek niyetiyle başkasına söz veren veya özürsüz olarak vaadini yerine getirmeyen bir kimse hakkında vârid olmuştur. Sözünü yerine getirmeye azimli olan bir kimseye gelince, kendisini sözünü yerine getirmekten alıkoyan bir özürden dolayı sözünü yerine getirmemişse, bu kimse münafık olamaz. Her ne kadar nifaka benzer bir duruma düşmüş ise de…

Rasulullah (sav) Efendimiz şöyle buyurmuştur:

“Kişi kardeşine söz verdiği ve o sözünü yerine getirmek niyetinde olduğu halde onu yerine getirme imkânını bulamazsa günahkâr olmaz.” (Ebu Davud)

Fakat münafıklıktan kaçınıldığı gibi suretinden de kaçınılmalıdır. Kendisini menedecek bir zaruret olmaksızın nefsini mazur saymak uygun değildir; zira rivayet ediliyor ki Hz. Peygamber (sav), Ebu Heyseme b. et-Tehya’ya, “Bir hizmetçi vereceğim” diye söz vermişti. Bu sözden sonra Hz. Peygamber’e üç esir getirildi. Onların ikisini başkalarına verdi. Bir tane kaldı. Bu esnada kızı Hz. Fâtıma (ra) gelip Hz. Peygamber’den bir hizmetçi istedi ve dedi ki: “Babacığım! Sen el değirmeninin elimde bırakmış olduğu ize bakmaz mısın” Bu esnada Hz. Peygamber, Ebu Heyseme’ye verdiği sözü hatırladı ve şöyle dedi: “Ebu Heyseme´ye verdiğim söz ne olacak” Bu bakımdan Ebu Heyseme´yi, kızı Fatıma´ya -verdiği sözden ötürü- tercih etti. (Tirmizi)

Hz. Peygamber (sav) oturmuş ve Huneyn’de Havâzin kabilesinden alınan ganimet mallarını taksim ediyordu. Halktan bir kişi gelip Hz. Peygamberin yanında durdu ve dedi ki: “Ey Allah’ın Rasulü! Senin yanında bana verilmiş bir söz vardır.” Hz. Peygamber, “Evet! Doğru söyledin! Bu bakımdan dilediğini iste!” dedi. Adam, “Ben seksen koyun ile çobanını istiyorum” dedi. Hz. Peygamber, “O istediklerin senin olsun!” dedikten sonra devam etti:

“Sen az istedin. Hz. Musa’yı Hz. Yusuf’un kemiklerinden haberdar eden (Mısırlı) kadın, Musa (as) kendisine “Ne istersen iste” dediği zaman görüş ve hüküm bakımından senden daha kuvvetli idi; zira dedi ki: “Benim dileğim; beni gençliğime döndürmen ve seninle birlikte Allah´ın Cennetine girmemi temin etmendir.” (İbn Hibban, Hâkim)

Denildiğine göre halk bu adamın istediğini az görürdü. Hatta onun istediklerini darb-ı mesel yapıp, “O seksen koyun ile çobanın sahibinden daha cimridir!” diyorlardı.

Nuri KÖROĞLU

Nefsin Hastalıkları : İÇKİ VE UYUŞTURUCU MADDE

Kur’an-ı Kerim’de ve hadisi şeriflerde hamr kelimesi geçer. Hamr = alkollü içkidir. İçki ve uyuşturucu maddelerin çeşitli hastalıklara yol açtığı, aklı azalttığı, karaciğeri bozduğu, beyni ve sinirleri harap ettiği, ilmi olarak defalarca tespit edilmiştir. Bir kimse, Müslüman olmasa bile, sağlığa olan zararından dolayı içki ve uyuşturucu maddelerden uzak durmalıdır! Müslüman ise Allah’ın haram kıldığı bir şeyi değil içmek, aklına dahi getirmemelidir. Kur’an-ı Kerim’de Allah-ü Teala Hazretleri;

“Ey iman edenler! İçki, kumar, putlar, fal okları şeytanın necis işleridir. Bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz. Şeytan, içki ve kumar ile aranıza düşmanlık ve kin sokmak, sizi Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık hepiniz vazgeçin!” (Maide 90,91)

İslâm’dan önce ve İslâm’ın ilk devirlerinde, cahiliye Arapları içki içer ve bunu hayatın bir parçası gibi görürlerdi. İslâm beş şeyin korunmasına büyük önem vermiştir. Bunlar: Akıl, sağlık, mal, ırz ve dindir. İçki içen kimse bu beş unsuru da koruyamaz duruma düşer. İslam, beden ve ruh sağlığımıza zarar veren şeylerin yenilmesini, içilmesini, kullanılmasını ve hangi yoldan olursa olsun vücuda alınmasını kesinlikle yasaklamıştır. Nitekim Efendimiz (sav); “İçki her kötülüğün anahtarıdır” buyurarak pek çok kötülüğün ortaya çıkmasının sebebinin alkollü içkiler ve uyuşturucu maddeler olduğunu belirtmektedir.

Kur’an-ı Kerim’de içki hakkında, “murdardır” buyrulmuştur. Bu sebepten içki için, üzümün suyudur bunun için murdar değildir diyen kâfir olur. Çünkü o açık emri inkâr etmiş olur. İçkinin yalnız bedene zararı olduğu halde esrarın da hem dine hem de bedene zararı vardır. Bunlardan birkaçı şunlardır:

– Gözleri zayıflatır. İnsanı kıskanç ve cimri yapar.

– İnsanda mürüvvet bırakmaz. Merhametsiz yapar.

-Haram işlemeye sürükler.

-Soyunu keser. Organları titretir. Ağzı pis kokutur.

-Kirpikleri düşürür. Dişleri çürütür. Benzi sarartır.

-Çalışmayı engeller. Kötü laflar söyletir.

-Fesatlık yaptırır. İnancı yok eder.

-Abras ve cüzzam hastalığını davet eder.

İslâm, içkinin içilmesini yasakladığı gibi, Müslümanlar arasında bunun ticaretini de yasaklamıştır. Rasulullah (sav) Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Sıkan, kendisi için sıkılan, içen, taşıyan; kendisi için taşınan, içiren, satan, parasını yiyen, satın alan ve kendisi için satın alınan…” (İbn Mâce, Eşribe, 6)

Aleyhissalatü Vesselam Efendimiz mutlak surette alkol ve insanı uyuşturan maddelerin kullanımını yasaklamış, ümmetini bunlara karşı şiddetle uyarmıştır. Cenab-ı Hakk’ın lütfu ilahisi olarak muazzam bir surette yaratılan insan bedeni bunun yanı sıra sahip olduğumuz ilahi sırlarla dolu olan ruha en büyük zararı veren bu haramlardır. Rasulullah (sav) Efendimiz bu hususlara şöyle deyinmiş ve bizleri ikaz etmiştir:

“Çoğu sarhoşluk veren şeyin azı da haramdır.” (Nesai)

“Alkoliğin, kabrinden kalkarken, iki gözü arasında, “Bu Allah’ın rahmetinden mahrumdur” yazısı görülür.” (Deylemi)

“İçki içenin hayâ perdesi yırtılır, şeytan ona yoldaş olur, her kötülüğe sevk eder ve her iyilikten alıkoyar.” (Taberani)

“Hz. Peygamber’e ilaç için şarap yapmanın hükmü sorulunca; “Şüphesiz şarap deva (ilâç) değil aksine derttir.” (Askalânî, a.g.e, IV, 61).

“Kişi, mümin olduğu halde zina ve hırsızlık edemez, içki içemez. Bunları yapan İslam halkasını boynundan çıkarmış olur. Tevbe ederse, Allahü teâlâ tevbesini kabul eder. Zina eden ve şarap içenin imanı, gömleğin sırttan çıktığı gibi çıkar.” (Hakim)

“İçki ile iman, bir arada bulunmaz, biri, diğerini uzaklaştırır.” (Beyheki)

İçkinin vücudu tahrip ederek birçok hastalığa sebep olduğu, kişide fiziksel ve ruhsal bağımlılığa yol açtığı tıbben tespit edilmiş bir gerçektir. Alkollü içkiler, zihnin faaliyet dengesini bozduğu için insan kendini kontrol edemez, ne yaptığını ve ne söylediğini bilemez hale gelmektedir.

Eski zamanlarda bir abid, insanlardan ayrı bir yerde ibadet ederken, bunu gören bir kadın, ona gönlünü kaptırır, hizmetçisini gönderir. Hizmetçi, abide gelip; bir şahitlik için sizi çağırıyorlar der. Abid de gider. Birkaç kapı geçerek güzel kadının yanına varır. Kadın, “Ya bu çocuğu öldür, ya benimle zina et veya şu şaraptan iç. Birini yapmazsan bütün gücümle bağırır, seni rezil ederim” der. Abid, bunlardan birini yapmak zorunda kalınca, şaraba razı olur. Şarabı içince sarhoş olur, daha sonra kadınla zina eder, çocuğu da öldürür. Vallahi iman ile şarap bir arada olamaz. Biri diğerini uzaklaştırır.(İbni Hibban)

Allah (cc)’ın yasakladığı içki, uyuşturucu ve benzeri maddelerin kullanımı, fert ve toplum hayatında, çeşitli sıkıntı ve huzursuzlukları meydana getireceği muhakkaktır. Sağlık ve toplum açısından bunların zararları ilim adamları tarafından da ortaya konulmuştur. Bu itibarla Allah (cc)’ın emir ve yasaklarına uyarak, içki ve uyuşturucu gibi her türlü kötü alışkanlıktan uzak durmalı, bunlara müptela olan kardeşlerimizin de, bir an önce kurtulup tevbe etmelerine yardımcı olmanın insânî ve İslâmî bir görev olduğunu unutmamalıyız.

Bütün kötülükler bir yere toplanmıştır. Bu yerin kilidi zina, anahtarı içkidir. Bütün iyilikler de bir yerde toplanmıştır. Bu yerin kilidi namaz, anahtarı abdesttir. [İslam Ahlakı]

Nuri KÖROĞLU