Nefsin Hastalıkları : KÜFÜR-2

Hatta kâfirlerin ilâhî mesajı duymamak için örtülerine bürünüp kulaklarını bile tıkadıkları olmuştur. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de  Cenab-ı Zül Celal Hazretleri şöyle buyurmuştur:

“ Ve ben onları mağfiret buyurman için her davet ettiğimde onlar parmaklarını kulaklarına tıkadılar ve esvaplarına büründüler ve ısrar ettiler ve kibirlendikçe kibirlendiler.” (Nûh 71)  

 Onların hakikate karşı kör ve sağır davranarak, bu şekildeki duyarsızlıkları, ilim, idrak ve duygu merkezi olması gereken kalplerini karanlıklar içinde bırakmıştır. Mezkûr ayetlerin işaret ettiği üzere insanoğlunda bir baş gözü bir de gönül gözü vardır. Baş gözü bir âzâ olarak insanlarda bulunduğu gibi hayvanlarda da bulunur. Fakat kalp gözü sadece insanlara mahsustur. İşte insana mahsus olan basîret melekesinin körelmesi hâlinde, insan idraksizlik nokta-i nazarından hayvan derekesine hatta hayvanlardan daha aşağıya düşmektedir. Kâfirlerin bariz özelliği, hakikatten habersiz olmalarıdır ki bunun da sebebi nankörlükleri yani kalplerindeki küfürleridir. Zira küfür yaratılışta var olan güzelliği, mükemmelliği, nimet ve lütfu görmeme, görmezlikten gelme illeti, kısaca bir hakikat körlüğüdür. Kur’ân Kerim ayetleri ezelî ve ebedî yegâne hakikat olan Allah’a çağırırken, O’nu tanımama ve mesajına iltifat etmeme nankörlüğü, kalplerin paslanmasının bir neticesidir. Kur’ân-ı Kerîm’de bu hususa dikkat çeken ayetlerden biri şöyledir:

“Hayır bilâkis işlemekte oldukları ( günahlar ) kalplerinin üzerine pas bağlamıştır.” (el-Mutaffifîn 83)

 Efendimiz sallallahu aleyhi ve selem de işlenilen her günahın kalplerin mühürlenmesine nasıl zemin hazırladığını şöyle izah etmektedir:

“Kul bir hata işlediği zaman kalbine siyah bir nokta düşer. Eğer tevbe edip affını dilerse, kalbi bu lekeden temizlenir, cilalanır. Fakat tekrar günaha dönerse bu nokta çoğalarak neticede kalbin tamamını kaplar. İşte Allah-u Teâlâ’nın Kur’an’da zikrettiği kalbin paslanması budur. (Tirmizî, Tefsîr, 83; İbn Mâce, Zühd, 29)

 Artık paslanıp kaskatı kesilen ve neticede mühürlenen bir kalp, uyarı ve nasihatten etkilenmeyecektir. Bu hakikat Kur’an-ı Kerim’de şöyle ifade edilir:

“Gerçekte inkâra şartlanmış olanlar için kendilerini uyarıp uyarmaman fark etmez; onlar inanmazlar. Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir, gözlerinin üzerinde de bir perde vardır.” (el-Bakara 2/6-7)   

 Allah (c.c)’a, O’nun ayet ve ahkâmına olumsuz yaklaşımları sebebiyle pas tutan inkârcı gönüller, zamanla kas katı kesilerek, O’nu zikretme, O’nu her şeyden çok sevme ve yalnız O’ndan korkup sakınma gibi ulvî yönelişlerden büsbütün mahrum kalırlar. Fahr-i Kâinât sallallâhu aleyhi ve sellem, de müslümanları Kur’an ve Sünnet’e uymaktan taviz vermemeleri ve bilhassa bid’atlerden uzak kalmaları hususunda uyarmış, onların kalp katılığından sakınmalarını şöyle ifade etmiştir:

“Dikkat ediniz! Emel ve arzularınız uzayıp size ecelinizi unutturmasın! Aksi takdirde kalpleriniz katılaşır. (İbn-i Mâce, Mukaddime, 7)

Kur’ân-ı Kerîm’in beyanına göre de kalbi katılaşmış inkârcı kimseler, Allah’ı zikrederek itminana kavuşma imkânından yoksun olmaları sebebiyle, geçici hevesler peşinde teselli ararlar. Onların kalpleri, ilâhi sevgi yerine batıl ve fânî sevgilerle, Allah korkusu yerine daha başka korkularla darmadağınık bir hâl almıştır. Bu sebeple Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem ashâbını küfre ve küfre düşürecek günahlara dalmaktan daima sakındırır ve onlara şu duâyı tavsiye ederdi: “Allah’ım! Kalplerimizi birleştir, aramızı ıslah eyle ve bize kurtuluş yollarını göster. Bizi küfür karanlıklarından İslâm’ın aydınlığına çıkar ve büyük günahların görüneninden ve görünmeyeninden uzaklaştır. Kulaklarımıza, gözlerimize, kalblerimize, eşlerimize ve çocuklarımıza hayır ver. Tevbemizi kabul et! Tevbeleri kabul eden, çok merhametli olan ancak Sen’sin. Bizi nimetlerine şükreden, onları kabul ederek Sen’i senâ eden kullarından eyle ve bize nimetlerini tamamla!” (Ebû Dâvûd)

Nuri KÖROĞLU