Nefsin Hastalıkları : KÜFÜR-1

Küfür sözlükte; örtmek, hakkı örtmek, kapamak, Hakk’ı inkâr etmek anlamındadır. Dinde bilinmesi ve inanılması zarûrî olan şeyleri ve dini hükümlerden kesin olarak bildirilenleri inkâr etmek ve dinden olduğu herkesçe bilinen bir şeyi kabul etmemektir. Kur’an-ı Kerim’de meâlen buyruldu ki:
“Muhakkak ki, küfre varanları, azap ile korkutsan da korkutmasan da onlar için birdir. Onlar iman etmezler” (Bakara: 6)
  İnanılması gerekenlere inanmayan kimseye de gerçeği örttüğü için kâfir denilmiştir.

Kur’ân-ı Kerim’de: “Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmetmeyenler var ya, işte onlar kâfirlerin ta kendileridir.”( Mâide; 44) buyrulmuştur. Küfür değişik açılardan ele alınarak sınıflara ayrılmıştır. Bunlardan bir kısmı şunlardır:

1. Mutlak Küfür (Küfr-i İnkârî): Allah-u Teâlâ (c.c)’yı Resûl-i Ekrem (s.a.v)’i ve zarurat-ı diniyyeden olan şeylerin tamamını inkâr edenler, mutlak kâfirlerdir.

2. Küfr-i İnadî: İnsanın kalben Allah-u Teâlâ (c.c)’ya inanması, dil ile de zaman zaman ikrar etmesine rağmen, şöhret, makam, kin, ihtiras ve kavmiyetçilik sebebiyle İslâm dinine girmemesidir. Efendimiz (s.a.v)’in amcası Ebû Talib’in; “Ebû Talib atalarının dininden döndü.” dedirtmemek için direnmesi, bunun güzel bir örneğidir.

3. Küfr-i Nifak: İnsanın inanılması gereken şeyleri diliyle söylemesi, fakat kalbiyle tasdik etmemesidir. Münafıkların “iman” iddiası, bu şubeye girer.

4. Küfr-i Cehlî: İnsanın hem Allah-u Teâlâ (c.c)’ya, hem de Resûl-i Ekrem (s.a.v)’e iman etmesi, fakat cehâlet sebebiyle zaruriyyat-ı diniyyeden olan şeyleri inkâr etmesidir. Günümüzde en yaygın olan küfür çeşidi budur.

5. Küfr-i Cûhud: İnsanın kalben Allah-u Teâlâ (c.c)’ya inanması, ancak diliyle imanını itiraf etmemesidir.  İnsan kibir, gurur ve inat gibi nefsin kötü sıfatları sebebiyle küfre sürüklenmektedir. Nitekim inkâr yolunu ilk açan şeytanın küfrü de böyledir. Kişi kimi zaman da hakikati kalben bilmesine ve zaman zaman diliyle ikrar etmesine rağmen, kıskançlık, şan, şöhret, makam, sosyal baskı ve kavmiyetçilik gibi sebeplerle İslam’ı bir din olarak kabullenmeyebilir. Ayrıca her hangi bir zorunluluk olmadığı halde, küfre götürecek bir söz söyleyen, inanılması gerekenleri ve İslam’ı küçümseyen ve onlarla alay eden kimseler de küfre düşebilmektedir. Dinimizde hürmet edilmesi, saygı gösterilmesi gereken şeylere hürmetsizlik eden, saygısızlık yapan; kötülenmesi, beğenilmemesi gereken şeylere hürmet eden, beğenen dinden çıkar. İnsan bir sözle (kelime-i şehâdet ile) müslüman olur. Bir müslüman da, küfre düşüren bir söz söyleyince kâfir olur. Her müslümanın dinde bilinmesi zarûrî olan şeyleri bilmesi lâzımdır. Küfür olan şeyin çok kimse tarafından kullanılması bunu küfür alâmeti olmaktan çıkarmaz. Çünkü bu bilinmesi zarûrî olan bilgilerden olduğu için bilmemek özür değildir. Bu sebeple her müslümanın küfre düşürücü söz ve hareketleri çok iyi bilmesi gerekir. İnanmamayı gösteren her söz ve her iş, şaka olarak da söylense küfür olur. Birkaç örnek verecek olursak:
İnsanlara mahsus sıfatları Allah (c.c) için kullanmak küfür olur. Allah-u Teâlâ’ya, sanatçı demek; Allah (c.c) unuttu; kaderime küstüm; Allah (c.c) bizi düşündüğü için göz, kulak vermiş; Allah (c.c) kuşlara kanat vermeyi ihmâl etmemiş; İlâhi şuur, ilâhî düşünce demek; Allah (c.c) bana kulum demesin; anladıysam Arap olayım; bugünkü Kur’an noksan demek. Bu işte ilâhi şuuru görüyoruz demek küfürdür. Bunun gibi, Allah-u Teâlâ için, düşünerek yarattı demek küfürdür. İslâm düşüncesi demek de böyledir. Çünkü düşünmek insanlara mahsus şeydir. Dinsizlere şerefli kâfir demek; çalgı âleti ile ibâdet etmek veya ilahi söylemek; O, cimrilerin Allah (c.c)’ı demek. Ağza def-i hâcet lafzı ile sövmek. Peygamberleri küçültücü söz söylemek, meselâ ilk insan vahşî idi demek. Çünkü ilk insan Hz. Âdem peygamberdi. Melekleri küçültücü söz söylemek. Meselâ, senin bakışın bana Azrâil gibi geliyor veya çocuk iyi yetişmezse zebâni olur yâhut bu ibâdetin sevabını melek yazamaz demek. Âhirette olacak şeylerle alay etmek. Meselâ ben Cenneti istemem, Cehenneme gitmek isterim demek. Allah-u Teâlâ’nın emir ve yasaklarına yani Kur’an-ı Kerim’de ve hadîs-i şerîflerde açık bildirilmiş ve islâm âlimlerinin kitapları ile her tarafa yayılmış, inanılması zarûrî olan din bilgilerinden birine inanmamak veya önem vermemek. Meselâ ben cinleri göremediğim için inanmam demek veya kesin haram olduğu bilinen bir şeyi yiyip içerken besmele çekmek. Özürlü kimseler için, îmâlât hatası demek; namaz kılmam ama kalbim temiz demek; kendisine Hans, Corc gibi gayrı müslim ismi ile çağırılmasını istemek; mümin için Nuh der, peygamber demez demek; haram kazanç ile sevap için kurban kesmek; ecelin hoyrat eli demek. Haram iş yapana, ne güzel yaptın demek. Şarap içene, ne güzel içiyor demek. Bir kimse falcıya gitse, falcı; senin başına şu işler gelecek dese, o da buna inansa, kâfir olur. Çünkü gaybı, ileride olacak şeyleri ancak ve ancak, Cenâb-ı Hak bilir. Bir de sevgili kulları kendilerine bildirildiği kadar bilir. Müslüman’a kâfir demek, kâfirlerin âyinlerini beğenmek, Allah (c.c) baba demek, Allah (c.c) gökte demek hep küfürdür. Hocayı kötülemek için hocayla etme pazar, sonunda fetvaya bozar gibi sözlerin çoğu küfürdür, îmanının gitmesine, dinden çıkmasına sebep olur. Bunun için ağzımızdan çıkan her söze dikkat etmemiz gerekir. Yalnız ölüm tehdidi altında bulunan bir kimse gönlü îmanla dolu olduğu halde canını kurtarmak için istemeyerek küfrü gerektiren bir söz söylediğinde îmânına zarar gelmez. Nitekim bir âyet-i kerîmede:

“Kalbi iman ile mutmain olduğu hâlde (dinden dönmeye) zorlanan kimse müstesnâ, her kim imandan sonra küfre kalbini açarsa, mutlaka onların üzerine Allah’tan bir gazap gelir ve kendilerine çok büyük bir azap vardır.” (En-Nahl 16) buyrularak bu durum açıkça ifade edilmiştir. Bu ayetin sebebi olan olay konumuzu daha da aydınlatmaktadır: Müşrikler;  Ammar’ı, babası Yâsir’i, annesi Sümeyye’yi, Süheyb’i, Bilâl’i, Habbâb’ı ve Sâlim’i yakalamış ve işkenceye tabi tutmuşlardı. Sümeyye’yi iki devenin arasına bağlayıp germişler, onu ve kocasını işkenceyle öldürmüşlerdi. Ammar ise bu işkenceler karşısında kalben benimsemediği hâlde kâfirlerin kendisinden istediklerini söylemişti. Bunun üzerine gelip Resûlallah sallallahu aleyhi ve sellem’e:

– Ammar kâfir oldu, dediler. Peygamber Efendimiz (s.a.v):

“- Hayır, Ammar asla kâfir olmamıştır; o, tepeden tırnağa imanla doludur. İman onun etine kanına işlemiştir.” buyurdular. Daha sonra Ammar ağlayarak Resûl-i Ekrem Efendimiz (s.a.v) ‘e geldi. Allah Resûlü bir taraftan onun gözünden akan yaşları siliyor, diğer taraftan da:

“- Eğer, sana tekrar işkence yapmak isterlerse sen de onlara istediklerini tekrar söyle!” buyuruyordu.

 Küfür, farklı sebeplerle insanların iç dünyalarında yer bulmaktadır. Küfrün en bâriz vasfı ise anlama, idrak etme ve hakikati görme merkezi olan kalbin istidatlarını köreltmesidir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’ de bu hâl şöyle tasvir edilmektedir:

“(Sana karşı çıkanlar ) hiç yeryüzünde dolaşmadılar mı? Zira dolaşsalardı düşünecek kalpleri ve işitecek kulakları olurdu. Fakat gerçek şu ki gözler kör olmaz göğüslerdeki kalpler kör olur.” (el-Hacc 22/46)

“…Onların kalpleri vardır, onlarla kavramazlar; gözleri vardır, onlarla görmezler; kulakları vardır, onlarla işitmezler. İşte onlar hayvanlar gibidir. Hatta daha şaşkındırlar. İşte asıl gafiller onlardır.” (A’râf 7)