Nefsin Hastalıkları : CİDDİYETSİZLİK

Kur’an-ı Kerim’de; ciddiyetsizliği ifade eden kavramlar olarak hezl ve lağv ifadeleri kullanılmaktadır. Hezl; şaka ve hafiflik eseri bir gayeye bağlı bulunmayan sözleri sarf etmeyi huy haline getirmektir. Başka bir deyimle hezl, kelimeleri hakiki anlamlarıyla değil de, mizah ifade eden anlamlarım kastederek telâffuz etmektir.

Hezlin zıddı olan ciddiyet ise, hareke ihtilafları ile yol, dede, yaşta büyük insan, işte ciddi olmak, saygı ve hürmet görmek anlamındadır. Lağv ise, fikirden ve düşünceden yoksun, içinde bir menfaat mülâhaza edilmeyen kötü söz anlamını da ihtiva eden ve bir hükmün ispatı hakkında herhangi bir fonksiyon ve anlamı olmayan sözdür.

Bu her iki kavram da, insana bir fayda getirmeyen vaktin boşa geçirilmesine yol açan ciddiyetten uzak söz ve tavırları ifade etmektedir.

Ciddiyet, ağır başlılığın, teenni ile hareket etmenin, olaylara önem vermenin ve lâubalilikten uzak olmanın bizzat kendisidir. Ciddiyetsizlik ise, hayatın gerçeklerini göz ardı ederek önemli konularda umursamaz davranmanın, söz ve davranış itibarıyla sağlam ve güvenli olmamanın göstergesidir. Bundan dolayı ciddiyetsiz tavırların yalana ve batıla kaynaklık ettiği kabul edilmektedir.

Kur’an-ı Kerim’de; dinin apaçık, hiç bir eğriliği olmayan yolu; düz bir yola benzetilmektedir. Bu sıfata sahip din caddesinden, ciddiyetten uzak o taraf bu tarafla oynaşta olan insanlar saptıklarından dolayı Kur’an, bu tip insanları, “O artık doğru yoldan sapmış olur.” (Bakara;108) şeklinde nitelemektedir.

Toplumda şaka yapan, insanları güldürmeye hayatın gayesi yapan, bunu meslek haline getiren insanların kendilerini yalandan sakındırmaları çok zordur. Nadir olmak üzere zaman zaman Hazreti Peygamber’in (sav) de şaka yaptığı olmuştur. Ancak kendisini yaptığı şakalar ne hakikate ters düşen şaka, ne de heybet ve vakarını düşüren şaka türünden olmamıştır. Nitekim bir hadiste: “Eğer siz Benim bildiğimi bilseydiniz çok ağlar az gülerdiniz.” (Nesâi) Bu hadis-i şerif bize, Müslüman’ın çok gülmeyen, daima tefekkür halinde olan bir yapıda olması gerektiğini ifade etmektedir. Nitekim başka bir hadis-i şerifte;

“Kişinin malayani şeyleri (gereksiz lakırdıları) terk etmesi İslam’ının güzelliğindendir” (İbn Mace) denilmektedir. Kur’an-ı Kerim ise, müminleri şu şekilde nitelenmektedir: “Onlar (Müminler) ki, yararsız şeylerden yüz çevirirler” (Mü’minun;3)

“Onlar, boş söz işittikleri zaman, ondan yüz çevirirler ve ‘Bizim işlerimiz bize, sizin işleriniz size. Size selâm olsun. Biz kendini bilmezleri (arkadaş edinmek) istemeyiz’ derler.” (Kasas;55) Bu ayetler mümin kimselere, boş ve malayani şeyleri yakıştırmamaktadır. Müminler böyle boş laflarla vakit geçiren, keyif çatan bir topluluğa rastladıklarında onlarla lafa dalmadıklarını hayatın gayesini ciddiyet içinde bildiklerini ifade etmektedir. Çünkü mümin, Allah (cc) tarafından verilen hayatının sınırlı olduğunu bildiği için ömürünü boşa harcamamasının gerekli olduğunu bilen ve bu yüzden de boş şeylere iltifat etmeyen kimsedir. Hâlbuki içine iman nufûz etmeyen kimseler ise, asla bunun gibi derin bir idrak içinde olamazlar. Onlar yaşamı bir eğlence ve oyun olarak kabul ederler; bu münasebetle de boş söz ve şakalarla vakit geçirir, her işte bir eğlence ararlar. Bu nedenle din gibi ağır tekliflerin altına giremez, daima işin kaçamağını kollarlar.

Sonuç olarak; dinde şakaya her ne kadar normal ölçüler içinde müsaade edilmişse de, hayatın umumunu şaka içinde geçirmek asla doğru değildir. Çünkü İslam, bizzat ciddiyet dinidir. Bundan hareketle mümin biri, hayatını mükellefiyetine uygun olarak büyük bilinç içinde idrak etmeli ve ona göre davranmalıdır. Aldığımız her nefesin sorgusunun olduğunu aklımızdan çıkarmamalıyız.

Nuri KÖROĞLU