Nefsin Hastalıkları : İFŞA

Sır, gizlilik özelliği taşıyan bilgiyi ifade etmek üzere kullanılan bir kavramdır. İfşa ise, açığa çıkarma ve yayma gibi anlamlara gelmektedir. Dolayısıyla ifşa, tek kelime olarak sırrı yaymak anlamına gelmektedir. Sırrı, kişinin kendisine ait olan ve başkalarına ait sırlar şeklinde ikiye ayırmak mümkündür. Her sır ikinci kişiye geçince yayılmış olur. Sır tek kişiden çıkıp iki kişiye ulaşınca sır olma özelliğini kaybetmiş demektir. Sırla ilgili olarak Hz. Ali (ra) şöyle buyurmuşlardır: ‘Sırrın senin esirindir, onu ifşa ettiğin zaman sen ona tutsak olursun.’

Emanet gibi olan sırrı korumak, emanet edilen bir malı korumaktan çok daha zordur. Çünkü mal sağlam mekânlarda, gerekli ortamlarda korunabilmekte iken; sır söylenmesi son derece kolay olan söze bağlıdır. Nasıl ki; malın korunması sağlam önlemlerle oluyorsa, sırrın korunması da sağlam karakterlerle olabilir.  Kimi bilgilerin sır niteliğinde olacağı ve korunması gerekebileceğini Hz. Yakup (as)’un oğlu Hz Yusuf (as)’a söylediği şu sözden anlamak mümkündür: “Yavrucuğum, rüyanı kardeşlerine anlatma. Sonra Sana bir tuzak kurarlar.” (Yusuf;5)

Müslüman, sırdaş edineceği kişiyi çok iyi seçmeli, bu konuda özellikle dikkatli davranılmalıdır. Kimi sırlar vardır ki; aileler yıkar, büyük sıkıntılar getirir. İşte bu tür sıkıntıların olmaması ve muhtemel tehlikelerin önlenebilmesi için sırdaş seçiminde özenli davranılmalıdır. Kişi kendisine zarar verecek, onu tehlikelere atacak kimseleri, onların güler yüzlü duruşları ve dost gibi görünüşlerine aldanarak sırdaş edinmemelidir.

Nitekim Kur’an-ı Kerim’de bu durum şöyledir: “Ey iman edenler! Sizden olmayanlardan hiçbir sırdaş edinmeyin. Onlar size fenalık etmekten asla geri kalmazlar. Hep sıkıntıya düşmenizi isterler. Onların kinleri konuşmalarından apaçık ortaya çıkmıştır. Kalplerinde gizledikleri ise daha büyüktür. Eğer düşünürseniz size ayetleri açıkladık.” (Al-i İmran;118)

Sırrı gizleyebilen insan, çok az olduğu için, sırrımızı başkalarına söylememiz uygun olmaz. Başkalarının bize söylediği gizli şeylerini de, adeta unutmalıyız, hiç kimseye söylememeliyiz! Cenab-ı Hakk’ın bir ismi de Settar’dır. Ayıpları, çirkin işleri gizler. İnsanların ayıplarını gizleyen kulunu da sever. Hadis-i şerifte buyruldu ki: “Arkadaşının ayıbını gizleyen, bir ölüyü diriltmiş gibi sevap kazanır. Allah-ü Teâlâ böyle kimsenin dünya ve ahirette ayıplarını örter.” (Hakim) Bir sözünün duyulması, o kimseye zarar verecekse, o kimse “Bunu kimseye söyleme” demese bile, o sözü gizlemelidir. Hadis-i şeriflerde buyruldu ki: “Bir kimse, etrafına bakınarak bir söz söylerse, o söz dinleyene emanettir.” (Tirmizi)

Bir de sır mahiyetinde iyilikler vardır. Bunlar diğer iyiliklere göre daha değerli görülmüş, yapılan iyiliğin kaybolmayıp kıyamet günü insanın karşısına getirileceği bildirilmiştir. Konuyla ilgili ayet şöyledir: “İnanan kullarıma söyle, namazı dosdoğru kılsınlar, hiçbir alışveriş ve dostluğun bulunmadığı bir gün gelmeden önce kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden Allah yolunda gizlice ve açıktan harcasınlar.”  (İbrahim; 31)

Ebu Hureyre’nin (ra) bildirdiğine göre, Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu: “Cenab-ı Hak, bir kısım müminleri hiçbir gölgenin bulunmadığı kıyamet gününde kendi Arş’ının gölgesi altında gölgelendirecektir. Bunlar: Âdil yönetici, Allah’a ibadet ederek temiz bir hayat içinde serpilip büyüyen genç, gönlü mescitlere bağlı olan kimse, birbirini Allah için seven ve bu muhabbetle birleşip, bu sevgi ile ayrılan iki kişi; güzel ve sosyal mevkii yüksek bir kadın tarafından davet edilip de kadın kendisini ona arz ettiğinde: Ben Allah’tan korkarım, diyebilen kişi, sağ elinin verdiğini sol eli duymayacak derecede gizli sadaka veren kimse, hiç kimsenin görmediği bir yerde, Yüce Allah’ı (dil ile veya kalben) zikredip gözyaşı döken kimse.” (Müslim)

Hikmet ehli diyor ki: Sırrını hiç kimseye söyleme! Akıllıya söylersen, seni zelil görür. Ahmağa söylersen, başkalarına söyleyerek sana hıyanet eder. Sırrını söylersen, senin kendi gönlüne sığmadı demektir. Başkasının gönlüne sığmasını nasıl beklersin? Kendi sırrına senin gönlün dar gelirse, başkasının gönlü geniş gelir diye hiç bekleme. Otur kendini ayıpla! Akıllı kimse, sır küpüdür. Sırrını anlatmanı isteyene, sırrını söyleme, sırrını ifşa eder. Ahmağın kalbi ağzında, akıllının dili kalbindedir. (Yani ahmak sır saklayamaz, akıllı sırrı ifşa etmez.)

Sırrı gizleyebilen insan, çok az olduğu için, sırrımızı başkalarına söylememiz uygun olmaz. Başkalarının bize söylediği gizli şeylerini de, adeta unutmalıyız, hiç kimseye söylememeliyiz! Cenab-ı Hakk’ın bir ismi de Settar’dır. Ayıpları, çirkin işleri gizler. İnsanların ayıplarını gizleyen kulunu da sever. Hadis-i şerifte buyruldu ki: “Arkadaşının ayıbını gizleyen, bir ölüyü diriltmiş gibi sevap kazanır. Allah-ü Teâlâ böyle kimsenin dünya ve ahirette ayıplarını örter.” (Hakim)

O halde yapılması gereken, Müslüman karakterine yakışır biçimde sırdaş olabilmek, hayrın ve hayırlının yanında olmaktır. İbni Ömer’den (ra) rivayet edildiğine göre: Allah Resulü (sav) şöyle buyurmuştur: “Müslüman Müslüman’ın kardeşidir. Ona zulmetmez ve onu tehlikeye atmaz. Her kim bir kardeşinin ihtiyacını giderirse, Allah da onun ihtiyacını giderir. Her kim bir Müslüman’ın sıkıntısını giderirse, Allah da o kimseden kıyamet gününün sıkıntılarından bir sıkıntısını giderir. Her kim bir Müslüman’ın kusurunu örterse, Allah da kıyamet gününde onun kusurunu örter.”  (Müslim)

Kimi durumlar vardır ki; ortaya çıkan hatayı yalnızca bir kişi bilmektedir ve bu hatanın yaygınlaştırılmasıyla hiç kimse yarar elde edememekte veya gizlenmesiyle de kimse zarara uğramamaktadır. İşte bu durumda bilen tek kişi için adeta sıradan bir hata durumunda olan bu kusurun başkalarına aktarılmaması, o ayıbın örtülmesi Peygamberimiz (sav)’in bizlere bir tavsiyesi niteliğindedir. Kim ki Müslüman kardeşinin böyle bir kusurunu örterse yüce Rabbimiz de ahirette onun böyle bir kusurunu örtecek, ifşa etmeyecektir. İfşa bir hastalıktır ve bundan kurtulma yolları ise şunlardır: İnsanın kendi sırlarını, başkalarından saklaması bir sabır, tahammül ve tedbirli olmanın gereğidir. Aslında insanlara sırrı söylemenin çoğu zaman gereği de yoktur. Sohbet olsun veya sırrını söylediği insana güvendiğini belirtmek için olsun diye sırlar söylenmekte ve zamanla insanlar arasına fitne girdikten sonra da sırlar ifşa olmaktadır. Bunun için Müslüman gereği yok iken sırlarını herkesten önce kendisi ikinci bir kişiye söylememeli ve daha sonra pişman olmamalıdır.

Nuri KÖROĞLU

Nefsin Hastalıkları : AYIBI YÜZE VURMAK

“Müslümanların ayıplarını (ve gizli şeylerini) araştırmayın.” (Hucurat;12)

İslam; insanların ayıplarını araştırmayı ve kişilerin gizli hallerini ortaya çıkarmak için gayret etmeyi yasaklamıştır. Buna karşılık bir kimsenin ayıplarını, kusurlarını örtmek ahlâkî bir fazilet, üstün bir insani meziyet olarak kabul edilmiştir. Örtülmesi istenilen ve Allah’ın da kıyamet gününde örteceği ayıp, kusur ve hatalar, kul hakkına taalluk etmeyen, zulüm ve haksızlık olmayan, söylenilmesi halinde kimseye fayda temin etmeyecek türden olanlardır. Bu sayılanlar ve benzerleri dışında kalan günahları ve özellikle haramları gizlemek caiz değildir.  Rasulullah  (sav) bir hadis-i şeriflerinde: “Birbirinizin özel ve mahrem hayatını araştırmayın” (Müslim) diye buyurmaktadır.

İmam-ı Rabbani Hazretleri, bir talebesine hitaben buyuruyor ki:

“(Kul dediğin) Kusurlarını düşünüp, bunları yaptığına mahcup olmalı, utanmalıdır. Pişman olup üzülmelidir. Kulluk böyle olur. Din büyükleri ile görüşmek; kendi ayıplarını, kusurlarını anlamak ve gizli kötülüklerini meydana çıkarmak içindir.”

 Hakiki bir Müslüman, başkalarının ayıplarını gizler, onları ifşa etmez.

Rasulullah (sav) Efendimiz; “Kim insanların ayıplarını, kusurlarını örterse, Allah-ü Teâlâ da, onun ayıplarını, kusurlarını örter” buyurmuştur.

Kendi kusurlarını araştırıp düzeltmeye çalışan bir kimse, başkalarının ayıplarını görmeye vakit bulamaz. Hep, kendinden daha iyi olanları görür ve her gördüğünü kendinden daha iyi bilir.

 Nitekim Rabîatü’l Adeviyye Annemiz: ‘Kul Allah (cc)’ın sevgisini tattığı zaman, Allah onu kendi kusurlarına muttali kılar, böylece başkalarının kusurunu görmez olur.’ der.

 Rasulullah  (sav) bir hadis-i şeriflerinde: “Kim bir kardeşini (tövbe ettiği) günahı sebebiyle ayıplarsa, o günahı işlemeden ölmez.” (Tirmizi)

 Yine Rasulullah (sav), ayıp örtmenin faziletini beyan ederek şöyle buyurmuştur: “Kim bir müminin ayıbını örterse, sanki diri diri toprağa gömülmüş bir kız çocuğunu kabrinden çıkararak diriltmiş gibi olur.”  (Ebu Davud )

“Ölüyü yıkayıp da onda gördüğü hoş olmayan hâlleri gizleyen kimseyi Allah-ü Teâlâ kırk kere bağışlar.” ( Beyhakî )

“Sizden biri, kardeşinin gözündeki çöpü görür de kendi gözündeki koca kütüğü unutur.” (Buhârî)

Müslümanların başkalarının günah ve kusurlarını, işledikleri ayıpları örtmeye çalışmaları nasıl önemli bir ahlâkî görev ise; aynı şekilde kendi günah ve kusurlarını da ifşa etmemeleri gerekir. Zira Rasulullah  (sav) şöyle buyurmuştur:

“İşlediği günahları açığa vuranlar dışında, ümmetimin tamamı affedilmiştir. Bir adamın, gece kötü bir iş yapıp, Allah onu örttüğü hâlde, sabahleyin kalkıp; «Ey falan! Ben dün gece şöyle şöyle yaptım.» demesi, açık günahlardandır. Oysa Rabbi geceleyin onun kötülüğünü örtmüştü. Fakat o, sabaha çıktığında Allah’ın örttüğünü açığa vuruyor.” (Buhâri)

Bir gün Hz. Ömer (ra)’in yanına bir adam geldi ve Ona şöyle dedi: “Benim bir kızım var, cahiliye devrinde onu diri diri toprağa gömmüş, sonra da ölmeden çıkarmıştık. İslâmiyet geldikten sonra ben de kızım da Müslüman olduk. Fakat kızım Allah (cc)’ın yasakladığı bir şeyi yaptı ve had vurulması icap etti. Bunun üzerine, bizim bulunmadığımız bir yerde bıçakla kendisini kesmek istemiş. Biz durumu haber alır almaz koştuk, fakat boyun damarlarından birini kesmişti. Hemen tedavi ettik, iyileşti. Yaptığına pişman oldu. Tövbe ederek bir daha böyle bir şey yapmamaya karar verdi. Bir kabileden dünür geldi. Ben de olanları olduğu gibi anlattım. Hz. Ömer (ra), adamın bu sözlerine kızarak: ‘Allah-ü Teâlâ’nın gizlediğini açığa mı vuruyorsun? Vallahi eğer kızın başından geçenleri başka birine daha anlatırsan herkesten önce cezanı Ben veririm. Git, kızı diğer Müslüman, temiz kızlar gibi evlendir dedi.”

 Netice olarak, Allah-ü Teâlâ’nın sıfatlarından biri Settar’dır yani günahları örtücüdür. Müslüman’ın da din kardeşinin ayıbını, kusurunu örtmesi lazımdır. Bir kimsenin ahmak olduğuna alamet, kendi ayıbını bırakıp, başkasının ayıbıyla uğraşmasıdır. Peygamber (sav) Efendimizin buyurduğu gibi: “Kendi nefislerinizin ayıplarını araştırınız, başkalarının ayıplarını araştırmayınız!”

İnsanların kabahatlerini, noksanlıklarını değil, iyi şeylerini görmek, güzel ahlaktandır. Bir gün İsa Aleyhisselam, havarileri ile birlikte bir yere giderken, yolda, kokmakta olan bir köpek leşi görürler. Havarilerden bazısı, köpek leşinin çok pis koktuğunu söyleyince, İsa Aleyhisselam; “Ne kadar da beyaz, güzel dişleri varmış” buyurur.

İnsan başkalarının ayıp ve kusurunu değil, kendi ayıp ve kusurunu görmeye çalışmalıdır. Peygamber Efendimiz (sav): “Kendi ayıbı, insanların ayıbını görmekten alıkoyan kimseye müjdeler olsun” (Keşfu’l Hafa) buyurmuştur.

Ayıpların araştırılıp ortaya dökülmesi; insanları birbirine düşürmekten, aralarında kin ve düşmanlık tohumları ekmekten, fenalıkların yayılmasından başka bir şeye yaramaz. İnsanların gizli kalmış kusurlarını açıklamak, herkese duyurmak onların utanma duygularının yok olmasına, sosyal kontrolün azalmasına ve böylece ahlâksızlığın süratle yayılmasına da sebep olur. Rasulullah (sav): “Müslümanların ayıplarını, gizli hallerini araştırmaya kalkışırsan, onları ifsat eder (ahlâklarını bozar) veya ifsada yaklaştırmış olursun.” (Riyazü’s Sâlihin) buyurmuştur.

Sonuç olarak Müslümanların ayıplarını örtmek, gizli günahlarını yaymamak ve kusurlarını affetmek çok sevaptır. Küçüklere, emri altında bulunanlara, fakirlere merhamet etmeli, kusurlarını yüzlerine vurmamalıdır. Olur olmaz sebeplerle onları incitmemelidir. Herkes, kendi kusurlarını görmeli, Allah-ü Teâlâ’ya karşı yaptığı kabahatleri düşünmelidir. Allah-ü Teâlâ’nın, kendisine ceza vermekte acele etmediğini, rızkını kesmediğini bilmelidir.

Nuri KÖROĞLU