Nefsin Hastalıkları : AYIBI YÜZE VURMAK

“Müslümanların ayıplarını (ve gizli şeylerini) araştırmayın.” (Hucurat;12)

İslam; insanların ayıplarını araştırmayı ve kişilerin gizli hallerini ortaya çıkarmak için gayret etmeyi yasaklamıştır. Buna karşılık bir kimsenin ayıplarını, kusurlarını örtmek ahlâkî bir fazilet, üstün bir insani meziyet olarak kabul edilmiştir. Örtülmesi istenilen ve Allah’ın da kıyamet gününde örteceği ayıp, kusur ve hatalar, kul hakkına taalluk etmeyen, zulüm ve haksızlık olmayan, söylenilmesi halinde kimseye fayda temin etmeyecek türden olanlardır. Bu sayılanlar ve benzerleri dışında kalan günahları ve özellikle haramları gizlemek caiz değildir.  Rasulullah  (sav) bir hadis-i şeriflerinde: “Birbirinizin özel ve mahrem hayatını araştırmayın” (Müslim) diye buyurmaktadır.

İmam-ı Rabbani Hazretleri, bir talebesine hitaben buyuruyor ki:

“(Kul dediğin) Kusurlarını düşünüp, bunları yaptığına mahcup olmalı, utanmalıdır. Pişman olup üzülmelidir. Kulluk böyle olur. Din büyükleri ile görüşmek; kendi ayıplarını, kusurlarını anlamak ve gizli kötülüklerini meydana çıkarmak içindir.”

 Hakiki bir Müslüman, başkalarının ayıplarını gizler, onları ifşa etmez.

Rasulullah (sav) Efendimiz; “Kim insanların ayıplarını, kusurlarını örterse, Allah-ü Teâlâ da, onun ayıplarını, kusurlarını örter” buyurmuştur.

Kendi kusurlarını araştırıp düzeltmeye çalışan bir kimse, başkalarının ayıplarını görmeye vakit bulamaz. Hep, kendinden daha iyi olanları görür ve her gördüğünü kendinden daha iyi bilir.

 Nitekim Rabîatü’l Adeviyye Annemiz: ‘Kul Allah (cc)’ın sevgisini tattığı zaman, Allah onu kendi kusurlarına muttali kılar, böylece başkalarının kusurunu görmez olur.’ der.

 Rasulullah  (sav) bir hadis-i şeriflerinde: “Kim bir kardeşini (tövbe ettiği) günahı sebebiyle ayıplarsa, o günahı işlemeden ölmez.” (Tirmizi)

 Yine Rasulullah (sav), ayıp örtmenin faziletini beyan ederek şöyle buyurmuştur: “Kim bir müminin ayıbını örterse, sanki diri diri toprağa gömülmüş bir kız çocuğunu kabrinden çıkararak diriltmiş gibi olur.”  (Ebu Davud )

“Ölüyü yıkayıp da onda gördüğü hoş olmayan hâlleri gizleyen kimseyi Allah-ü Teâlâ kırk kere bağışlar.” ( Beyhakî )

“Sizden biri, kardeşinin gözündeki çöpü görür de kendi gözündeki koca kütüğü unutur.” (Buhârî)

Müslümanların başkalarının günah ve kusurlarını, işledikleri ayıpları örtmeye çalışmaları nasıl önemli bir ahlâkî görev ise; aynı şekilde kendi günah ve kusurlarını da ifşa etmemeleri gerekir. Zira Rasulullah  (sav) şöyle buyurmuştur:

“İşlediği günahları açığa vuranlar dışında, ümmetimin tamamı affedilmiştir. Bir adamın, gece kötü bir iş yapıp, Allah onu örttüğü hâlde, sabahleyin kalkıp; «Ey falan! Ben dün gece şöyle şöyle yaptım.» demesi, açık günahlardandır. Oysa Rabbi geceleyin onun kötülüğünü örtmüştü. Fakat o, sabaha çıktığında Allah’ın örttüğünü açığa vuruyor.” (Buhâri)

Bir gün Hz. Ömer (ra)’in yanına bir adam geldi ve Ona şöyle dedi: “Benim bir kızım var, cahiliye devrinde onu diri diri toprağa gömmüş, sonra da ölmeden çıkarmıştık. İslâmiyet geldikten sonra ben de kızım da Müslüman olduk. Fakat kızım Allah (cc)’ın yasakladığı bir şeyi yaptı ve had vurulması icap etti. Bunun üzerine, bizim bulunmadığımız bir yerde bıçakla kendisini kesmek istemiş. Biz durumu haber alır almaz koştuk, fakat boyun damarlarından birini kesmişti. Hemen tedavi ettik, iyileşti. Yaptığına pişman oldu. Tövbe ederek bir daha böyle bir şey yapmamaya karar verdi. Bir kabileden dünür geldi. Ben de olanları olduğu gibi anlattım. Hz. Ömer (ra), adamın bu sözlerine kızarak: ‘Allah-ü Teâlâ’nın gizlediğini açığa mı vuruyorsun? Vallahi eğer kızın başından geçenleri başka birine daha anlatırsan herkesten önce cezanı Ben veririm. Git, kızı diğer Müslüman, temiz kızlar gibi evlendir dedi.”

 Netice olarak, Allah-ü Teâlâ’nın sıfatlarından biri Settar’dır yani günahları örtücüdür. Müslüman’ın da din kardeşinin ayıbını, kusurunu örtmesi lazımdır. Bir kimsenin ahmak olduğuna alamet, kendi ayıbını bırakıp, başkasının ayıbıyla uğraşmasıdır. Peygamber (sav) Efendimizin buyurduğu gibi: “Kendi nefislerinizin ayıplarını araştırınız, başkalarının ayıplarını araştırmayınız!”

İnsanların kabahatlerini, noksanlıklarını değil, iyi şeylerini görmek, güzel ahlaktandır. Bir gün İsa Aleyhisselam, havarileri ile birlikte bir yere giderken, yolda, kokmakta olan bir köpek leşi görürler. Havarilerden bazısı, köpek leşinin çok pis koktuğunu söyleyince, İsa Aleyhisselam; “Ne kadar da beyaz, güzel dişleri varmış” buyurur.

İnsan başkalarının ayıp ve kusurunu değil, kendi ayıp ve kusurunu görmeye çalışmalıdır. Peygamber Efendimiz (sav): “Kendi ayıbı, insanların ayıbını görmekten alıkoyan kimseye müjdeler olsun” (Keşfu’l Hafa) buyurmuştur.

Ayıpların araştırılıp ortaya dökülmesi; insanları birbirine düşürmekten, aralarında kin ve düşmanlık tohumları ekmekten, fenalıkların yayılmasından başka bir şeye yaramaz. İnsanların gizli kalmış kusurlarını açıklamak, herkese duyurmak onların utanma duygularının yok olmasına, sosyal kontrolün azalmasına ve böylece ahlâksızlığın süratle yayılmasına da sebep olur. Rasulullah (sav): “Müslümanların ayıplarını, gizli hallerini araştırmaya kalkışırsan, onları ifsat eder (ahlâklarını bozar) veya ifsada yaklaştırmış olursun.” (Riyazü’s Sâlihin) buyurmuştur.

Sonuç olarak Müslümanların ayıplarını örtmek, gizli günahlarını yaymamak ve kusurlarını affetmek çok sevaptır. Küçüklere, emri altında bulunanlara, fakirlere merhamet etmeli, kusurlarını yüzlerine vurmamalıdır. Olur olmaz sebeplerle onları incitmemelidir. Herkes, kendi kusurlarını görmeli, Allah-ü Teâlâ’ya karşı yaptığı kabahatleri düşünmelidir. Allah-ü Teâlâ’nın, kendisine ceza vermekte acele etmediğini, rızkını kesmediğini bilmelidir.

Nuri KÖROĞLU

Muhyiddin Arabi (ks) Hz. den Nasihatler – 3

GÜZEL AHLÂK SAHİBİ OLMAK

Kardeşim! Güzel ahlâk sahibi olmanı tavsiye ederim. Huyun güzel olsun. Çirkin şeylerden uzak dur. Çünkü Efendimiz (s.a.v): “Ben güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim.” (Muvatta, Hüsnü’l Hulk,8) buyuruyor.

Yine O Şâh-ı Resul, ahlâkı güzel oan kimse için cennetin en yüksek yerinde bir köşk verileceğine kefil olmuştur. (Ebu Davud) Güzel ahlâk demek, halk ile muamele ve muaşerette ilişki kurduğun kimselerle onların da razı olacağı bir davranış içinde olmandır. Fakat şu bir gerçektir ki, insanların muhtelif gayeleri olduğundan herkesi memnun etmek zor, hatta imkânsız gibidir. Meselâ birinin razı etsen ona düşman olan öbürünü kızdırmış olursun. Durum böyle olunca yapılacak iş, insanlarla olan muamelede insanların rızasını değil, Hakkın rızasını hedeflemektir. Zira hakkı ve rızâsı en çok gözetilmesi gereken O’dur.Hak Teâlâ Hazretleri kendi zât-ı uluhiyetini tekrimen ve tenezzülen beraberlikte kulları arsında sayıyor. Nitekim bu beraberlik, Efendimiz (s.a.v)’in duasında şöyle ifade ediliyor:

Ya Rabbi! Seferde benim yoldaşım sahibim sensin. Aile efradımı da görüp gözeten vekilim ve Mevlâm sensin.” (Müslim)

Ayet-i Kerime’de de : “Nerede olursanız olun O (Allah) sizinle beraberdir. (Hadid,4)

Bir diğer âyeti kerimede: “Hani onlar (Sevr adı verilen) mağarada bulunurlarken, (Ebu Bekir Sıddık’ın endişelenmesi üzerine) Resulallah o zaman arkadaşına: Mahzun olma Allah bizimle beraberdir” diyordu” (Tevbe,40) Bir başka yerde de Musa ve Harun aleyhisselam’a hitaben şöyle buyruluyor: “Ben sizinle beraberim, işitir ve görürüm.” (Taha;46)

Bu açıklamalar muhavecesinde tavsiye olarak deriz ki; Özellikle Hak Teâlâ’nın beraberliğinin şuurunda olarak güzel ahlâktan ayrılma.Yüce Allah’ı razı edecek her türlü edeple edeplenmeye bak. O’nu hoşnut etmeyen huylardan da vazgeç. Yani Hakk’a ve halka karşı muamele ve davranışlarında ahlâkın güzel olsun. Daima halkın rızasını değil Hakk’ın rızasını gözet. Başkasına olan davranışında Hakk’ın rızasını gözetince, bu hareketinde Cenab-ı Hakk’ı hoşnut eden amellerden sayılır. Rızay-ı ilâhî için yaptığın işlerde, başkalarının razı olup olmaması, yanında müsavi olsun. Çünkü şayet o kimse mümin ise Allah’ın razı olduğu şeyden razı olacaktır; ama Allah düşmanı ise O’nun kızıp darılmasına itibar edecekk değiliz. Rabbimiz Teâlâ ve tekaddes hazretleri; “Ancak müminler birbirleriyle (dinde) kardeştirler.” (Hucurat;10) buyuruyor. Bir başka âyet-i kerîmede ise: “Ey müminler! Benimde düşmanım, sizinde düşmanınız olanları dost edinmeyin.” (Mümtehine,1) buyurmuştur.

Güzel ahlâk, ancak Allah’ın razı olduğu şeylerde olur. Artık halk ve Hakk’a karşı davranışlarında “ihsan” duygusu içinde daima Allah’ı gözet. Her işinde Allah’ı gözeten hem müslümanlar hem de müslüman olmayanlar faydalanır. Bu kişi kimseye zarar vermez. Çünkü mahlukat ile muamelede bulunan mümin kul üzerinde Allah-u Teâlâ’nın bir hakkı vardır. Bu mahlukat içine melekler ve cinler girdiği gibi, mümin kâfir bütün insanlar, hayvanlar hatta bitkiler ve cansız gibi görünen cemâdât dahi girer.

Kötü ahlâktan da kaçın.İyi ahlâkı kötü ahlâkı kötü kötü ahlâktan ayırt etmek ince bir meseledir. Bunu başarmanın yolu nerede nasıl davranacağını bilmeye bağlıdır. Bu ince ve değerli bir bilimdir. Bunu elde etmeye çalış. Çünkü insanların halleri değişik olduğu için herkese karşı davranış farklı farklı olur.

SOHBET MECLİSLERİNDE EDEB

Yanınızda üçüncü bir şahıs varken arkadaşına gizlice bir şey söyleme. Böyle yapmak o şahsı korkutur.

Allah-u Teâlâ’nın kullarından istediği, kalplerinin birbirine ülfet edip muhabbet duymasıdır. Yüce Allah, Efendimiz (s.a.v)’in ashabının kalplerini kendi katından bir ihsan ile ülfet ettirmiştir. Bu durum âyeti kerîmede şöyle beyan olunur: “(Ey habibim) sen yeryüzünde bulunan her şeyi verseydin, yine onların gönüllerini birleştiremezdin; fakat Allah, onların aralarını bulup kaynaştırdı.” (Enfal;63)

Üçüncü bir şahsın bulunduğu yerde onun bilmediği bir dil ile de arkadaşınla konuşma. Böyle yapmak da gizli konuşmanın bir çeşididir.Sözünde ve işinde doğruluktan ayrılma. Her hâlükârda sıdka sarıl. Bu sayede görüş bakımından insanların en doğrusu olursun.

Daima Allah’a karşı O’nun razı olacağı bir niyet üzere bulun. Her an salih bir amel ile meşgul ol. Özellikle fesadın yaygınlaştığı durumlarda salih ameli çoğalt. Zira hiç belli olmaz, Allah-u Teâlâ iyileri ve kötüleri kuşatan bir azap gönderiverir. Herkes öldüğü hâl üzere diriltileceği için sende salih âmel işleyenler zümresi içinde haşrolunursun. Allah-u Teâlâ buyuruyor ki: “Öyle bir fitneden sakının ki o fitne, içinizden sadece zulmedenlere erişmekle kalmaz (hepsini perişan eder). Biliniz ki, Allah’ın azabı pek şiddetlidir.” (Enfal;25)

Aksırıp ta elhamdülillah diyerek Allah’a hamdetmeyen kişiye “Yerhamükellah=Allah sana merhamet etsin” diye karşılık verme. Fakat hamdetmesi gerektiğini hatırlat. Sonra da “yerhamükellah” dersin. Esnemeye engel olamayacaksan hiç olmazsa ses çıkararak esneme. Mümkün mertebe esnememeye çalış.

Kimseye yüzüne karşı methedip de utandırma. Birisi seni yüzüne karşı överse nezaketli bir biçimde onun yüzüne toprak at. Bunu yapmanın şekli şudur: Bir avuç toprak alır ve onun önüne atarsın. Sonra da ona şöyle dersin : “Topraktan yaratılanın hali ne olabilir ki? Böyle yapmakla kendini levmetmiş aynı zamanda methediciye de kendinin ve onun kıymetini bildirmiş olursun. Anlatıldığı şekilde her meddahın yüzüne toprat at. Sela şehrinde ikâmet eden Şeyhimiz Abdülhalim el-İmadi, insanların ata binmiş şerlli birisine tazim ve hürmet gösterdiklerini gördü de onlara:Toprak üstüne binmiş bir toprak, diyerek yanlarından ayrıldı ve şu mealde bir şiir söyledi:

“Ne zamana kadar daha gevşeklik göstereceksin

Sen tembelliğinin tamamının unutkanlık olduğunu mu zannediyorsun.”

Bu zât çoğu zaman hüzünlü olurdu.

Küçük çocuğun varsa, gece karanlığı çökünce onun dışarı çıkmasına engel ol. Çünkü o vakit şeytanlar yeryüzüne dağılırlar. Dolayısıyla cinlerden bir tâife ona musallat olabilir. Hem Efendimiz (s.a.v)’in emri de böyledir.Evin hizmetçisi yemeği önüne getirip sununca, beraber yemek için onu yanaına oturt. Şayet çekinip edep gösterirse getirdiği yemekten bir lokma olsun tatmasını sağla. Seninle beraber yemediği halde sana bakan kimsenin gözü önünde yemek yeme.

Cuma günü hatip hutbede iken konuşan birisini işitirsen ona “sus” dahi deme. Zira böyle yapmak da “lağv” yani lüzumsuz söz ya da iş sayılır. Hutbe vaktinde çakıl ya da benzeri bir şeyle de oynama. Bu da “lağv” sayılır.

Oruçlu isen, iftarını, bulabilirsen hurma ile aç. Bulamaz isen tek sayıda olmak şartıyla bir kaç yudum su ile aç. İftar etmekle acele et. Sonra da akşam namazını kıl. Fakat yemek hazır ise mutlaka yemen de gerekiyorsa önce yemeğini ye.

Bir adam sana bir şey konuşurken sağına soluna bakınarak konuşuyorsa, onun sözü sana emanettir. Onu ifşa ederek ihanette bulunma.

Halk içinde iken daima kalbini murakabe et. Müminlerden biri hakkında gönlüne bir suizan düşerse, onu izale etmenin yolunu ara. Onun hakkında hayır düşün. Gönlünü değiştiren halden dolayı onu mazur görmeye çalış.

Yolda yürürken arkadaşınla aranıza bir ağaç ya da duvar girerse, tekrar bir araya gelince ona selam ver ki ona karşı önceki sevgi ve muhabbetinin devam ettiğini bilmiş olsun.

Nuri KÖROĞLU