Sultanımdan Gönüllere : EY ALLAH’I (cc) SEVENLER

Tarikattayım diyen bir kimse eğer küs tutarsa, Allah’a vuslat yolunu kapatmış demektir. Eğer birini incitirse, o yolda vuslat bulması zordur. Derhal o kişinin gönlünü alması, onun rızasını kazanması gerekir. Tarikat bu kadar incedir.

            Kardeşlerim! Hepinizin malumudur ki dergâhlarda veya bazı camilere girerken kapılarında “EDEP YA HU!” yazar. Edepli ol. Terbiyeli ol. “Hu“ olan Allah seni görüyor. “Allah Hu”, “Rahman Hu”, hangi esmayı söylersen söyle, sonunda “Hu”; “O” manası vardır. Seni görüyor, edepli ol! Yürürken edepli ol! Yemek yerken edepli ol! Su içerken edepli ol! Evde edepli ol! Tuvalette edepli ol! Otururken edepli ol! Alışverişte edepli ol! vs… Çünkü “O” beni her yerde görüyor, diye ihsan üzere yaşarsak, işte o zaman nefis meratiplerini aşıp Allah-ü Teâlâ Hz.lerine vasıl oluruz.

            Bu yolda ilerleyebilmek için, birbirimizi seveceğiz, hatalarımızı aramayacağız.

             Yunus Emre Şöyle der;

            Sövene dilsiz gerek

            Dövene elsiz gerek

            Derviş gönülsüz gerek

            Sen derviş olamazsın, sen Hakk’ı bulamazsın

            Bunu kime söylüyor, Allah’ı seven dervişlere söylüyor.

            Derviş demek, kapının eşiği demektir. Eşik üzerinden o kadar insan geçer de, sen geçme, sen şöylesin der mi hiç?

            İşte derviş olanda ne incinir ne incitir. Hiç kimseye kötülük yapmaz. Kalbinden de buğzetmez. Eğer kalbinde buğuz varsa, tövbe etmesi gerekir. Nazargâhı İlahi kalptir. Allah (cc) kalbe nazar eder. Şekle, soya, saça, sakala, sarığa, cübbeye, bakmaz. Kimin kalbi güzel ise ona bakar.

            “Yerlere göklere sığmam, mümin kulumun kalbine sığarım” buyuruyor. Televizyonda bütün dünyadaki insanların hal ve durumlarını izliyorsunuz. İşte kalpte böyledir. Eğer ki kalbinizi açarsanız; Cenab-ı Zülcelal Hazretleri nefsi mutmain makamına geldiğinizde, basiretinizi açar. Kabir haline vakıf olursunuz. Cenneti de, Kâbe’yi de, Ravza’yı da, üstadını da, pirini de, gösterirler. Televizyon sendedir, sen kendinde ara.

            Yunus Emre;

            “Bir ben var, Benden İçeru.”dediği budur.

             Birbirlerinizi sevin, birbirlerinizin aleyhinde konuşmayın. Eğer araya bir fitne girer ise dağılırsınız.

            Ebubekir Sıddık (ra) Hazretleri gibi sadıklardan olun.

            Ömer İbni Hattap (ra) Hazretleri gibi, evinizin içerisinde her yerde adaletli olun.

            Osman-ı Zinnureyn (ra) Hazretleri gibi hayâlı, edepli olun, terbiyeli olun. Sizden bir gün önce gelene, bu kardeşim benden bir gün önce tövbe etti, selatu selamı benden fazla getirdi, benden fazla Allah’ı zikretti diye, insanlara hürmet edin.

            Aliyyel Murtaza (ra) Hazretleri gibi ilim okuyun, Kur’an-ı Kerim’i okuyun, Rasulullah (sav)’ın hayatını okuyun, tasavvuf kitaplarını okuyun.

Kardeşlerim!

            Nefis, şeytan, mal sevgisi, mülk sevgisi, kasa sevgisi, evlat sevgisi, makam sevgisi, bütün sevgiler kalbimizde olur. İşte Allah’ı sevdiğimiz zaman, Allah’ı zikrettiğimiz zaman Allah-u Teâlâ Hazretlerinin esmasının nuru ile kalbimizden masivayı atar. Nazargahı İlahi kalp olur. İşte bu kalbe Allah’ın nazarı geldiğinde hem cennet hem de Cemalullah vardır. Nasıl namazın tadili erkânı varsa, tarikatında tadili erkânı vardır. Daima kalbimize esmayı söyleyeceğiz ki bu mâsivalar çıksın.

            Kardeşlerim!

            İslam dini bize emanettir, vücudumuz bize emanettir, namusumuz, evdeki ailemiz ve çocuklarımız bize emanettir. Komşumuz çocuğunu bize bıraktı ise o da bize emanettir. Bir kardeşimiz parasını bize verdi ise emanettir. Kur-an bize emanettir, Rasulullah’ın (sav) sünnetleri emanettir. Nefesimiz, gözümüz bütün azalarımız emanettir. Bu emanetleri ruhumuz çıkınca toprağa bırakacağız. Onun için bize verilen bu emanetlere hıyanet etmeyelim.

            Olduğunuz gibi görünüp, göründüğünüz gibi olun. Dergâhta nasılsanız, evde de aynı olun. Burada namaz kılıp eve varınca kötü söz söylüyorsunuz, işinize varınca hile yapıyorsunuz, onun bunun aleyhinde konuşuyorsunuz.

            Zamanında bir kardeşimiz vardı, kendisini sever hayran olurdum. Elbisesine, cübbesine sarığına bakar:

             “Allah Allah! Ne güzel insan.” derdim. İlk kızımı gelin ettim, onların komşusuymuş. Bir hafta sonra bizi davet ettiler. Evlerinin bahçesinde asmanın altında yemek yiyecektik, o hayran olduğum adamın dilinden kötü sözler çıkıyor, ona buna bağırıp, çağırıyor, çok şaşırdım. Neden bu kadar öfkelendiğini sordum. Tavuğun altından yumurtayı almadıkları için bu kadar öfkelenmiş, dediler. tüylerim ürperdi.

            “Aman Ya Rabbi! İçerde bir türlü, dışarıda bir türlü?” diye düşündüm.

            Demek ki; olduğunuz gibi görünün göründüğünüz gibi olun, saçınızla sakalınızla herkese örnek olun. Söz verdiğiniz zaman sözünüzü yerine getirin. Bir işe söz vermeden önce kendi içinde bir süz, ondan sonra sözünü ver ve sözünü yerine getir.

            Rasulullah (sav) Efendimize sordular;

            ─Sözünü tutmayan insan neye benzer? denilince,

            ─Siz yere tükürürsünüz, söz veren insan yere tükürmüş gibidir. Sözünü tutmayan insan da tekrar o tükürüğü ağzına almış gibidir, buyuruyor.

            Namusunuzu koruyup başkasının namusuna da bakmayacaksınız. Kendi ailen, kızın, çocuğun nasılsa başkasının kızı da onun namusudur. Kötülük yapma. Elinizi, gözünüzü, midenizi ve ayaklarınızı haramdan sakının. Şu arkadaşımızın meyvesiymiş, şu arkadaşımızın dükkanıymış deyip, eliniz ile kötülük yapmayın. Diliniz ile haram söylemeyin. Midenize haram girmesin. Gözünüz ile kadınlara bakmayın.

            Şimdi kardeşlerim!

            Her kim bu anlattığımız ölçülere riayet ederse kâmil imana erer. Eğer bu ölçüler içerisinde değilseniz içine girmek için kendinizi zorlayacaksınız.

 Ebubekir Sıddık (ra) Hazretleri, Peygamber Efendimize (sav) sorar:

            ─  Ya Rasulullah! Saçınızda aklar görüyorum. Bir derdiniz mi var?

            İki Cihan Serveri (sav) Efendimiz cevap verir:

            ─  Beni, Hud suresi ihtiyarlattı.

“Emrolunduğun gibi dosdoğru ol” bu İlahi mesajın bilincine varalım kardeşlerim.

Allah-u Teâlâ Hazretleri cümlemize Ahlak-ı Muhammediye ile ahlaklanıp, olduğu gibi görünüp, göründüğü gibi olanlardan eylesin. Âmin.

Nuri KÖROĞLU

Muhyiddin Arabi (ks) Hz. den Nasihatler – 3

GÜZEL AHLÂK SAHİBİ OLMAK

Kardeşim! Güzel ahlâk sahibi olmanı tavsiye ederim. Huyun güzel olsun. Çirkin şeylerden uzak dur. Çünkü Efendimiz (s.a.v): “Ben güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim.” (Muvatta, Hüsnü’l Hulk,8) buyuruyor.

Yine O Şâh-ı Resul, ahlâkı güzel oan kimse için cennetin en yüksek yerinde bir köşk verileceğine kefil olmuştur. (Ebu Davud) Güzel ahlâk demek, halk ile muamele ve muaşerette ilişki kurduğun kimselerle onların da razı olacağı bir davranış içinde olmandır. Fakat şu bir gerçektir ki, insanların muhtelif gayeleri olduğundan herkesi memnun etmek zor, hatta imkânsız gibidir. Meselâ birinin razı etsen ona düşman olan öbürünü kızdırmış olursun. Durum böyle olunca yapılacak iş, insanlarla olan muamelede insanların rızasını değil, Hakkın rızasını hedeflemektir. Zira hakkı ve rızâsı en çok gözetilmesi gereken O’dur.Hak Teâlâ Hazretleri kendi zât-ı uluhiyetini tekrimen ve tenezzülen beraberlikte kulları arsında sayıyor. Nitekim bu beraberlik, Efendimiz (s.a.v)’in duasında şöyle ifade ediliyor:

Ya Rabbi! Seferde benim yoldaşım sahibim sensin. Aile efradımı da görüp gözeten vekilim ve Mevlâm sensin.” (Müslim)

Ayet-i Kerime’de de : “Nerede olursanız olun O (Allah) sizinle beraberdir. (Hadid,4)

Bir diğer âyeti kerimede: “Hani onlar (Sevr adı verilen) mağarada bulunurlarken, (Ebu Bekir Sıddık’ın endişelenmesi üzerine) Resulallah o zaman arkadaşına: Mahzun olma Allah bizimle beraberdir” diyordu” (Tevbe,40) Bir başka yerde de Musa ve Harun aleyhisselam’a hitaben şöyle buyruluyor: “Ben sizinle beraberim, işitir ve görürüm.” (Taha;46)

Bu açıklamalar muhavecesinde tavsiye olarak deriz ki; Özellikle Hak Teâlâ’nın beraberliğinin şuurunda olarak güzel ahlâktan ayrılma.Yüce Allah’ı razı edecek her türlü edeple edeplenmeye bak. O’nu hoşnut etmeyen huylardan da vazgeç. Yani Hakk’a ve halka karşı muamele ve davranışlarında ahlâkın güzel olsun. Daima halkın rızasını değil Hakk’ın rızasını gözet. Başkasına olan davranışında Hakk’ın rızasını gözetince, bu hareketinde Cenab-ı Hakk’ı hoşnut eden amellerden sayılır. Rızay-ı ilâhî için yaptığın işlerde, başkalarının razı olup olmaması, yanında müsavi olsun. Çünkü şayet o kimse mümin ise Allah’ın razı olduğu şeyden razı olacaktır; ama Allah düşmanı ise O’nun kızıp darılmasına itibar edecekk değiliz. Rabbimiz Teâlâ ve tekaddes hazretleri; “Ancak müminler birbirleriyle (dinde) kardeştirler.” (Hucurat;10) buyuruyor. Bir başka âyet-i kerîmede ise: “Ey müminler! Benimde düşmanım, sizinde düşmanınız olanları dost edinmeyin.” (Mümtehine,1) buyurmuştur.

Güzel ahlâk, ancak Allah’ın razı olduğu şeylerde olur. Artık halk ve Hakk’a karşı davranışlarında “ihsan” duygusu içinde daima Allah’ı gözet. Her işinde Allah’ı gözeten hem müslümanlar hem de müslüman olmayanlar faydalanır. Bu kişi kimseye zarar vermez. Çünkü mahlukat ile muamelede bulunan mümin kul üzerinde Allah-u Teâlâ’nın bir hakkı vardır. Bu mahlukat içine melekler ve cinler girdiği gibi, mümin kâfir bütün insanlar, hayvanlar hatta bitkiler ve cansız gibi görünen cemâdât dahi girer.

Kötü ahlâktan da kaçın.İyi ahlâkı kötü ahlâkı kötü kötü ahlâktan ayırt etmek ince bir meseledir. Bunu başarmanın yolu nerede nasıl davranacağını bilmeye bağlıdır. Bu ince ve değerli bir bilimdir. Bunu elde etmeye çalış. Çünkü insanların halleri değişik olduğu için herkese karşı davranış farklı farklı olur.

SOHBET MECLİSLERİNDE EDEB

Yanınızda üçüncü bir şahıs varken arkadaşına gizlice bir şey söyleme. Böyle yapmak o şahsı korkutur.

Allah-u Teâlâ’nın kullarından istediği, kalplerinin birbirine ülfet edip muhabbet duymasıdır. Yüce Allah, Efendimiz (s.a.v)’in ashabının kalplerini kendi katından bir ihsan ile ülfet ettirmiştir. Bu durum âyeti kerîmede şöyle beyan olunur: “(Ey habibim) sen yeryüzünde bulunan her şeyi verseydin, yine onların gönüllerini birleştiremezdin; fakat Allah, onların aralarını bulup kaynaştırdı.” (Enfal;63)

Üçüncü bir şahsın bulunduğu yerde onun bilmediği bir dil ile de arkadaşınla konuşma. Böyle yapmak da gizli konuşmanın bir çeşididir.Sözünde ve işinde doğruluktan ayrılma. Her hâlükârda sıdka sarıl. Bu sayede görüş bakımından insanların en doğrusu olursun.

Daima Allah’a karşı O’nun razı olacağı bir niyet üzere bulun. Her an salih bir amel ile meşgul ol. Özellikle fesadın yaygınlaştığı durumlarda salih ameli çoğalt. Zira hiç belli olmaz, Allah-u Teâlâ iyileri ve kötüleri kuşatan bir azap gönderiverir. Herkes öldüğü hâl üzere diriltileceği için sende salih âmel işleyenler zümresi içinde haşrolunursun. Allah-u Teâlâ buyuruyor ki: “Öyle bir fitneden sakının ki o fitne, içinizden sadece zulmedenlere erişmekle kalmaz (hepsini perişan eder). Biliniz ki, Allah’ın azabı pek şiddetlidir.” (Enfal;25)

Aksırıp ta elhamdülillah diyerek Allah’a hamdetmeyen kişiye “Yerhamükellah=Allah sana merhamet etsin” diye karşılık verme. Fakat hamdetmesi gerektiğini hatırlat. Sonra da “yerhamükellah” dersin. Esnemeye engel olamayacaksan hiç olmazsa ses çıkararak esneme. Mümkün mertebe esnememeye çalış.

Kimseye yüzüne karşı methedip de utandırma. Birisi seni yüzüne karşı överse nezaketli bir biçimde onun yüzüne toprak at. Bunu yapmanın şekli şudur: Bir avuç toprak alır ve onun önüne atarsın. Sonra da ona şöyle dersin : “Topraktan yaratılanın hali ne olabilir ki? Böyle yapmakla kendini levmetmiş aynı zamanda methediciye de kendinin ve onun kıymetini bildirmiş olursun. Anlatıldığı şekilde her meddahın yüzüne toprat at. Sela şehrinde ikâmet eden Şeyhimiz Abdülhalim el-İmadi, insanların ata binmiş şerlli birisine tazim ve hürmet gösterdiklerini gördü de onlara:Toprak üstüne binmiş bir toprak, diyerek yanlarından ayrıldı ve şu mealde bir şiir söyledi:

“Ne zamana kadar daha gevşeklik göstereceksin

Sen tembelliğinin tamamının unutkanlık olduğunu mu zannediyorsun.”

Bu zât çoğu zaman hüzünlü olurdu.

Küçük çocuğun varsa, gece karanlığı çökünce onun dışarı çıkmasına engel ol. Çünkü o vakit şeytanlar yeryüzüne dağılırlar. Dolayısıyla cinlerden bir tâife ona musallat olabilir. Hem Efendimiz (s.a.v)’in emri de böyledir.Evin hizmetçisi yemeği önüne getirip sununca, beraber yemek için onu yanaına oturt. Şayet çekinip edep gösterirse getirdiği yemekten bir lokma olsun tatmasını sağla. Seninle beraber yemediği halde sana bakan kimsenin gözü önünde yemek yeme.

Cuma günü hatip hutbede iken konuşan birisini işitirsen ona “sus” dahi deme. Zira böyle yapmak da “lağv” yani lüzumsuz söz ya da iş sayılır. Hutbe vaktinde çakıl ya da benzeri bir şeyle de oynama. Bu da “lağv” sayılır.

Oruçlu isen, iftarını, bulabilirsen hurma ile aç. Bulamaz isen tek sayıda olmak şartıyla bir kaç yudum su ile aç. İftar etmekle acele et. Sonra da akşam namazını kıl. Fakat yemek hazır ise mutlaka yemen de gerekiyorsa önce yemeğini ye.

Bir adam sana bir şey konuşurken sağına soluna bakınarak konuşuyorsa, onun sözü sana emanettir. Onu ifşa ederek ihanette bulunma.

Halk içinde iken daima kalbini murakabe et. Müminlerden biri hakkında gönlüne bir suizan düşerse, onu izale etmenin yolunu ara. Onun hakkında hayır düşün. Gönlünü değiştiren halden dolayı onu mazur görmeye çalış.

Yolda yürürken arkadaşınla aranıza bir ağaç ya da duvar girerse, tekrar bir araya gelince ona selam ver ki ona karşı önceki sevgi ve muhabbetinin devam ettiğini bilmiş olsun.

Nuri KÖROĞLU