Sultanımdan Gönüllere : DERVİŞ NASIL OLMALI

Üstadımız Nevşehirli Hacı Abdullah Gürbüz Hz.leri bir sohbetinde şöyle buyurdu;

Şimdi ise derviş nasıl olmalı ondan bahsedelim, inşâallah…

Derviş iseniz abdestli, abdestsiz, hayızlı, nifaslı, her halinizde Allah’ı (cc) zikredin. Ayet-i kerimede Cenab-ı Zülcelâl Hazretleri;

“O gerçek akıl sahipleri, ayakta, otururken ve yanları üzere yatarken (yani bütün hal ve zamanlarında) Allah’ı zikrederler. Göklerin ve yerin yaratılışını tefekkür ederler.” (Âl-i İmran, 191)

“Onlar inanmışlar, kalpleri Allah’ı anmakla huzura kavuşmuştur. Dikkat edin, kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur. (Rad/28) buyurmaktadır.

Her yerde ibadetinizi taatinizi yapın, kaza namazlarınızı kılın, tesbihatınızı iyi yapın. Tesbihatı yaparken de namazı kılarken de “Allah (cc) beni görüyor, işitiyor, biliyor, her halime vakıftır, her halimden haberdardır.” diyerek, kendinizi hiç olaraktan düşünüp, ibadetinizi yapın.

Evliyanın birine soruyorlar;

“Sen nasıl namaz kılıyorsun?” Şöyle cevap veriyor;

“Ben Allah-ü Teâlâ Hazretlerini göremiyorum ama O, Beni görüyor, derim. Beytullah’ı karşıma alırım. İbrahim Halilullah’ın makamını iki kaşımın ortasına getiririm, ayaklarım sırat köprüsünde olur, sağ tarafım cennet, sol tarafım cehennem, acep ola hangi tarafa düşeceğim diye korkarım. Ensemde de Azrail’in (as) nefesini hissederim. Şimdi ruhumu alıverirse, diye haşyet-i İlahiye’den korkarak, Allah’ı (cc) severek, ibadet ve taat yaparım.”

Sizler de zikir yaparken, rabıta yaparken, Allah (cc) bizi gören, işiten, bilendir; diyerek, Muhammed-ül Mustafa’ya salâvat-ı şerife getirirken, O’nun yanındaymışsınız gibi edeplice salâvatı şerife getireceksiniz, tesbihatı yapacaksınız, makamlara bağışladıktan sonra istediğinizi yaparsınız.

Tesbihatı parça parça da yapabilirsiniz, yolda yürürken Besmele-i Şerife’yi, öğle namazını kıldıktan sonra Estağfirullah el-aziym, çekersiniz. İkindi vakti meşguliyet olur, çünkü çocukların bakımı, evde yemek yapılması gerekir. Erkeklerin de işi çok olur. Akşam namazında da yapamazsanız, yatsı namazından sonra salâvatı şerifeyi, kelime-i tevhidi çekersiniz. Parça parça da olur ama en efdali yatarken yahut seher vaktinde yapılanıdır.

“Seher yeli erken eser, çok uyuma gaflet basar,

Seni ibadetten keser, uyan ağla seherlerde”

Seherlerde kapılar açılır, Cenab-ı Zülcelâl Hazretleri seherlerde; “Ey Kulum! Hacetiniz varsa gelin! Derdiniz varsa gelin! Derman isterseniz gelin! Borcunuz varsa gelin! Benden hacetinizi isteyin, elinizi kaldırın, gözyaşı dökün…” buyurur.

Bütün evliyaullaha makamlar seher vakti verilir. Keşifler kerametler seher vaktinde olur.

Ne keşif ne keramet ne cennet ne cehennem, sırf Allah (cc) rızası için ibadet. Cennet de onun cehennem de. İsterse bizi cehennemine atar, isterse cennetine atar. Bizim yapacağımız kulluk vazifesi, biz O’nu seveceğiz. O’nu sevebilmek için say-ü gayret edeceğiz, nefsimize fırsat vermeyeceğiz.

Şimdi size vereceğim misal anlatmak istediklerimi özetleyecektir inşâallah:

Bahaddin Nakşibendî (ks) Hazretleri Mürşid-i kamil şeyhine hasret duyduğu zamanların birinde çok uzun ve meşakkatli yolları aşarak şeyhinin dergâhına gelir. Uzun zaman yalınayak yürüdüğü için ayaklarına dikenler batmıştır. Şeyhine duyduğu hasretle, gözleri yaşlarla dolu bir şekilde içeri girer. Bakar ki Emir Külal Hazretleri sohbet ediyor. Hemen kenara oturur. Emir Külal Hazretleri Bahaddin’i görür. Bildiği halde:

– Şu son gelen kimdir, diye sorar. Diğer dervişler:

– Bahaddin, deyince, Emir Külal Hazretleri:

– Atın onu dergâhtan dışarı, der.

Bahadddin Hazretlerini dergâhtan dışarı atarlar. Dışarıda da kış kıyamet, her tarafta tipi fırtına, kar, felaket, buz, bela, öyle bir hal vardır ki dayanılmaz.

O mübarek ise; “Benim nefsim nerdeyse serkeşlik yapacaktı, Allah’ın (cc) lütfu kerameti yetişti, nefsime fırsat vermedi. Hemen Emir Külal Hazretlerinin dergâhının eşiğine kafamı koydum. Üzerime kar yağıyordu ama içimden zikir yapıp, terliyordum. Bu arada üzerimi de kar doldurdu”, diyor.

Emir Külal Hazretleri, gece üçte teheccüd namazına kalktığında kapıyı açınca, bakıyor ki biri var kapının eşiğinde Hanımı:

– Bu kim? diye sorunca, Emir Külal Hazretleri:

– Bahaddin’dir, diyor, ardından da:

– Ey Bahaddin! Ben seni kovmadım mı? Niye geldin buraya, şu kışta, her tarafın kar olmuş, bak üstün de donmuş, deyince, Bahaddin Hazretleri ise:

“Başka kapımı var sultanım? Başka kapım mı var gidecek?” diyor.

 Bu cevap üzerine Emir Külal Hazretleri:

– İşte evladım Sana Allah’ın (cc) rahmeti, bereketi, in’amı, ihsanı yetişti; her insana bu mürüvvet hâsıl olmaz, gel içeriye; deyip mübareği içeri alırlar. Üzerinde ki karları atarlar. Anne ile baba başlarlar, Bahaddin’in ayaklarındaki dikenleri iğneyle çıkartmaya. Ayaklarını sararlar. İşte Bahaddin böyle Bahaddin Nakşibendî olur. Sizler de böyle dervişlerden olursanız, dergâhınıza, şeyhinize sadakatle bağlanırsanız Allah (cc) sizi de sever inşaallah.

Nuri KÖROĞLU

Sultanımdan Gönüllere : EY ALLAH’I (cc) SEVENLER

Tarikattayım diyen bir kimse eğer küs tutarsa, Allah’a vuslat yolunu kapatmış demektir. Eğer birini incitirse, o yolda vuslat bulması zordur. Derhal o kişinin gönlünü alması, onun rızasını kazanması gerekir. Tarikat bu kadar incedir.

            Kardeşlerim! Hepinizin malumudur ki dergâhlarda veya bazı camilere girerken kapılarında “EDEP YA HU!” yazar. Edepli ol. Terbiyeli ol. “Hu“ olan Allah seni görüyor. “Allah Hu”, “Rahman Hu”, hangi esmayı söylersen söyle, sonunda “Hu”; “O” manası vardır. Seni görüyor, edepli ol! Yürürken edepli ol! Yemek yerken edepli ol! Su içerken edepli ol! Evde edepli ol! Tuvalette edepli ol! Otururken edepli ol! Alışverişte edepli ol! vs… Çünkü “O” beni her yerde görüyor, diye ihsan üzere yaşarsak, işte o zaman nefis meratiplerini aşıp Allah-ü Teâlâ Hz.lerine vasıl oluruz.

            Bu yolda ilerleyebilmek için, birbirimizi seveceğiz, hatalarımızı aramayacağız.

             Yunus Emre Şöyle der;

            Sövene dilsiz gerek

            Dövene elsiz gerek

            Derviş gönülsüz gerek

            Sen derviş olamazsın, sen Hakk’ı bulamazsın

            Bunu kime söylüyor, Allah’ı seven dervişlere söylüyor.

            Derviş demek, kapının eşiği demektir. Eşik üzerinden o kadar insan geçer de, sen geçme, sen şöylesin der mi hiç?

            İşte derviş olanda ne incinir ne incitir. Hiç kimseye kötülük yapmaz. Kalbinden de buğzetmez. Eğer kalbinde buğuz varsa, tövbe etmesi gerekir. Nazargâhı İlahi kalptir. Allah (cc) kalbe nazar eder. Şekle, soya, saça, sakala, sarığa, cübbeye, bakmaz. Kimin kalbi güzel ise ona bakar.

            “Yerlere göklere sığmam, mümin kulumun kalbine sığarım” buyuruyor. Televizyonda bütün dünyadaki insanların hal ve durumlarını izliyorsunuz. İşte kalpte böyledir. Eğer ki kalbinizi açarsanız; Cenab-ı Zülcelal Hazretleri nefsi mutmain makamına geldiğinizde, basiretinizi açar. Kabir haline vakıf olursunuz. Cenneti de, Kâbe’yi de, Ravza’yı da, üstadını da, pirini de, gösterirler. Televizyon sendedir, sen kendinde ara.

            Yunus Emre;

            “Bir ben var, Benden İçeru.”dediği budur.

             Birbirlerinizi sevin, birbirlerinizin aleyhinde konuşmayın. Eğer araya bir fitne girer ise dağılırsınız.

            Ebubekir Sıddık (ra) Hazretleri gibi sadıklardan olun.

            Ömer İbni Hattap (ra) Hazretleri gibi, evinizin içerisinde her yerde adaletli olun.

            Osman-ı Zinnureyn (ra) Hazretleri gibi hayâlı, edepli olun, terbiyeli olun. Sizden bir gün önce gelene, bu kardeşim benden bir gün önce tövbe etti, selatu selamı benden fazla getirdi, benden fazla Allah’ı zikretti diye, insanlara hürmet edin.

            Aliyyel Murtaza (ra) Hazretleri gibi ilim okuyun, Kur’an-ı Kerim’i okuyun, Rasulullah (sav)’ın hayatını okuyun, tasavvuf kitaplarını okuyun.

Kardeşlerim!

            Nefis, şeytan, mal sevgisi, mülk sevgisi, kasa sevgisi, evlat sevgisi, makam sevgisi, bütün sevgiler kalbimizde olur. İşte Allah’ı sevdiğimiz zaman, Allah’ı zikrettiğimiz zaman Allah-u Teâlâ Hazretlerinin esmasının nuru ile kalbimizden masivayı atar. Nazargahı İlahi kalp olur. İşte bu kalbe Allah’ın nazarı geldiğinde hem cennet hem de Cemalullah vardır. Nasıl namazın tadili erkânı varsa, tarikatında tadili erkânı vardır. Daima kalbimize esmayı söyleyeceğiz ki bu mâsivalar çıksın.

            Kardeşlerim!

            İslam dini bize emanettir, vücudumuz bize emanettir, namusumuz, evdeki ailemiz ve çocuklarımız bize emanettir. Komşumuz çocuğunu bize bıraktı ise o da bize emanettir. Bir kardeşimiz parasını bize verdi ise emanettir. Kur-an bize emanettir, Rasulullah’ın (sav) sünnetleri emanettir. Nefesimiz, gözümüz bütün azalarımız emanettir. Bu emanetleri ruhumuz çıkınca toprağa bırakacağız. Onun için bize verilen bu emanetlere hıyanet etmeyelim.

            Olduğunuz gibi görünüp, göründüğünüz gibi olun. Dergâhta nasılsanız, evde de aynı olun. Burada namaz kılıp eve varınca kötü söz söylüyorsunuz, işinize varınca hile yapıyorsunuz, onun bunun aleyhinde konuşuyorsunuz.

            Zamanında bir kardeşimiz vardı, kendisini sever hayran olurdum. Elbisesine, cübbesine sarığına bakar:

             “Allah Allah! Ne güzel insan.” derdim. İlk kızımı gelin ettim, onların komşusuymuş. Bir hafta sonra bizi davet ettiler. Evlerinin bahçesinde asmanın altında yemek yiyecektik, o hayran olduğum adamın dilinden kötü sözler çıkıyor, ona buna bağırıp, çağırıyor, çok şaşırdım. Neden bu kadar öfkelendiğini sordum. Tavuğun altından yumurtayı almadıkları için bu kadar öfkelenmiş, dediler. tüylerim ürperdi.

            “Aman Ya Rabbi! İçerde bir türlü, dışarıda bir türlü?” diye düşündüm.

            Demek ki; olduğunuz gibi görünün göründüğünüz gibi olun, saçınızla sakalınızla herkese örnek olun. Söz verdiğiniz zaman sözünüzü yerine getirin. Bir işe söz vermeden önce kendi içinde bir süz, ondan sonra sözünü ver ve sözünü yerine getir.

            Rasulullah (sav) Efendimize sordular;

            ─Sözünü tutmayan insan neye benzer? denilince,

            ─Siz yere tükürürsünüz, söz veren insan yere tükürmüş gibidir. Sözünü tutmayan insan da tekrar o tükürüğü ağzına almış gibidir, buyuruyor.

            Namusunuzu koruyup başkasının namusuna da bakmayacaksınız. Kendi ailen, kızın, çocuğun nasılsa başkasının kızı da onun namusudur. Kötülük yapma. Elinizi, gözünüzü, midenizi ve ayaklarınızı haramdan sakının. Şu arkadaşımızın meyvesiymiş, şu arkadaşımızın dükkanıymış deyip, eliniz ile kötülük yapmayın. Diliniz ile haram söylemeyin. Midenize haram girmesin. Gözünüz ile kadınlara bakmayın.

            Şimdi kardeşlerim!

            Her kim bu anlattığımız ölçülere riayet ederse kâmil imana erer. Eğer bu ölçüler içerisinde değilseniz içine girmek için kendinizi zorlayacaksınız.

 Ebubekir Sıddık (ra) Hazretleri, Peygamber Efendimize (sav) sorar:

            ─  Ya Rasulullah! Saçınızda aklar görüyorum. Bir derdiniz mi var?

            İki Cihan Serveri (sav) Efendimiz cevap verir:

            ─  Beni, Hud suresi ihtiyarlattı.

“Emrolunduğun gibi dosdoğru ol” bu İlahi mesajın bilincine varalım kardeşlerim.

Allah-u Teâlâ Hazretleri cümlemize Ahlak-ı Muhammediye ile ahlaklanıp, olduğu gibi görünüp, göründüğü gibi olanlardan eylesin. Âmin.

Nuri KÖROĞLU