Sultanımdan Gönüllere : ÜMMETİN HELAKI

Allah’ı (cc) çok sevelim, çok zikredelim. Kesiran kesira bu dünyadaki parti liderlerini makam, mansıp, koltuk, amirlik, memurluk veriyor diye seviyoruz da, neden bizi yaratan âlemin padişahını sevmeyelim. O’nu sevelim O’nun dini için çalışalım, 

Hazreti Ömer bir gün Rasulullah’ı(sav) ağlarken görünce;

– Ya Rasulallah anam babam sana feda olsun. Neden gözyaşı döküyorsun? diye sorar.

Rasulullah (sav) bugünü işaret edercesine şu cevabı verir;

– Ümmetim puta tapmaz. Ancak onları üç şey helak edecek. Para, kadın ve makam sevdası…  Onun için gözyaşı döküyorum.

Şeyh Şamil Hazretleri’ne Rus Çarı şöyle diyor;

– Biz sizi yıkmak için üç tane metot aldık elimize, diyor. Birincisi; “Parayla bozalım, rüşvetle bozalım” dediler. Para girdimi, “köşeyi dönelim, rahat ederiz” düşüncesi her şeyi unutturur. Para kazanma hırsı adamı bozar. Para araç olmalı, amaç olmamalıdır.

İkincisi ; “Kadın teklif edelim,” dediler.

Üçüncüsü de;  Makam sevdasıdır.

Şeyh Şamile Rus Çarı;

– Biz senin dervişlerinin ve zakirlerinin kimini paraya zorladık satın aldık, diyor, geriye çekildi. Kimine kadın teklif ettik. Sarışın kadınları görünce dayanamadı oda gitti. Kimine makam teklif ettik. Şu beldeyi size veriyorum haydi sizin olsun tapularıyla beraber dedik, dayanamadılar. Seni terk ettiler. Bir sen kaybetmedin sen yine kazançlısın, diyor. 

Avrupa da bu üç şeyi metot aldı. Müslümanların kimine para verdi, parayla bozdu. Kimine makam verdi, makam ile bozdu. Kimine kadın verdi, kadınla bozdu. Şimdi Türkiye ve dünyada da olaylar hep para, kadın ve makam sevdası üzerine kurulu. Allah (cc) bizleri bu zilletlere düşürmesin İnşâallah (âmin).

Kadın ile de imtihan ise bizleri Yusuf (as) gibi hıfzı muhafaza eylesin. (âmin).

Parayla imtihan ederse Süleyman (as), ahir zaman nebisi Muhammed-ül Mustafa ve İsa (as) Hazretleri gibi olalım. Metelik dini değil bu din, Allah’ın (cc) birliğine hamd edelim ki, Allah para için bozulanlardan etmesin. (âmin)

Makam sevdasına gelince, biz Allah (cc) için çalışalım. Şimdi Şeyhliğini aldık deseler. Ben gene çalışacağım. Cehennemlik deseler Allah (cc) için yine çalışacağım. Narda, nurda, mülk Allah’ın (cc) isterse cehennemine atar, isterse cennetine atar. “İlahi ente maksudi ve rızake matlubi Ya Hazreti Allah (cc)” deyip çalıştığımız zaman Allah (cc) bizim zerre kadar hayrımızı, zerre kadar şerrimizi zayi etmez. Allah (cc) için çalışalım, Allah (cc) için iyilik yapalım.

Görüyorsunuz değil mi? Ümmetinin bu üç şey yüzünden helak olacağını söyleyen Rasulullah nasıl gözyaşı döküyor. Öyleyse biz de O’na layık olmak için, bu tuzaklara düşmeyelim ve O’na sürekli selat-ü selam getirelim, O’nun sünnetlerini ihya edelim. Öldüğümüz zaman da onlar bize sahip çıkarlar. Allah (cc); “Herkes içki hane, meyhane, kumarhanelerde gezerken sizler beni zikrettiniz habibime salât-ü selam getirdiniz. Ben de size çok güzel nimetler hazırladım. Hadi geçin bakalım” diyecek. İnşâallah bundan şek şüphe etmeyiniz. Bozulduğu zaman hemen abdestimizi tazeleyelim. Varsa dahi yeniden abdest almak; nur üstüne nurdur, yeniden alın. Senede bir orucunuzu tutun, mali durumunuz iyi ise Hicaza gidin, zekâtlarınızı verin, yalan söylemeyin, yemin etmeyin. Haram yemeyin, suizanda bulunmayın. Bir kadın bir erkek,  ya da bir erkek talebe ile bir kız talebe konuştukları zaman; “Bunların arasında şöyle böyle şeyler var” demeyin. Gıybet yapmayın, anne ve babanıza öf bile demeyin. Erkekler beş vakit namazınızı camide kılın, ailenizle iyi geçinin, içki ve kumardan uzak durun; haramdır. Bunları ahitleştiğimiz zaman, siz Allah (cc) için vazifenizi yapıyorsunuz, demektir. Ondan sonra manevi vazife başlar. Nedir ki manevi vazife;

Sizlerin rüyanızda ya da dünyanızda, darlıkta, genişlikte sekaret halinde, mahşer yerinde, kabirde, hesap gününde mürşidi kâmilin vazifesi başlar. Bunu inkâr edenlere Peygamber (sav) efendimizin bir hadisi şerifin de;

– Ey ashabım benim öyle ümmetlerim olacak ki, bir kavme şefaat edecek. Öyle ümmetlerim olacak ki; bir beldeye şefaat edecek. Öyle ümmetlerim var ki; bir köye şefaat edecek. Öyle ümmetlerim var ki; bir cemaate, öyle ümmetim var ki; bir kişiye şefaat edecek, buyuruyor.

– Bunlar kimlerdir Ya Rasulullah?  diye sorulunca da,Rasulullah (sav);

– Vereset-ül enbiya’dır. Onlar benim varislerimdir. Şeriatla amel edip, tarikata sulük edip, seyri sülukunu tamamlayan, maneviyatta görev verdiğim zatı muhteremlerdir, buyuruyor. İşte bunlara da Mürşid-i Kamil denir.

Tarikatların banisi Peygamber (sav) Efendimizdir. Bütün peygamberler hem tarikat hem şeriatla amel etmişlerdir. Sahabeler, şeyhülislamlar, evliyalar ve âlimler de öyle amel yapmışlardır. Çünkü Allah’ı (cc) sevenler Allah’ın (cc) yolunda devam ederler. Ahmed-i Kebir-i Rufai pirimiz, Ebe’l alemeyn, iki sancaklı, iki nesepten hem Hazreti Hasan hem Hazreti Hüseyin Efendilerimizin soyundan gelir. Bakın fıkıh kitaplarından Resulullah (sav) Efendimiz çocuklar dışında elini kimseye öptürmemiştir. Fakat âlimler sonradan sonraya fetva veriyorlar kimlerin eli öpülür, kimlerin eli öpülmez diye. Üstadımız doksan altı yaşında vefat etti, Resulullah Efendimiz nasıl zikir yaptıysa, piranlar evliyalar nasıl zikir yaptılarsa tarikatta da öyle tadili erkân vardır. Üstadımız tekkelerin kapatıldığı zaman ellerine ayakkabı, üstlerine ceket alıp yollara düşmüşler. Ümmetin kurtuluşu için.

“Ne olur Ya Rabbi! Ne kadar medya varsa, gericiler, yobazlar, irticacılar, karacumacılar diye hakaret ediyorlar. Biz de, biz Müslümanlar da sabır ediyoruz. Sabrımız taşmadan hile ve desiselerini başlarına geçiriver Ya Rabbi. Ecellerini en kısa zamanda getiriver Ya Rabbi. Müslümanların elini kana bulama Ya Rabbi, Hıfzu muhafaza eyle Ya Rabbi, sev Ya Rabbi, sevindir Ya Rabbi, sevdir Ya Rabbi, Müslümanları hıfzı muhafaza eyle Ya Rabbi, son nefeste Kelime-i Şehadet getirerek Cennet ve Cemaline vasıl eyle Ya Rabbi”

Mevlana Celaleddin Rumi öyle diyor;

“Ayım Şems, Güneşim Şems, Ruhum Şems. Sen olmasaydın ne Allah’ı (cc) bulur ne de Muhammed (sav) görebilirdim Şems” diye bağlılığını gösteriyor.

İlmel yakinden aynel yakine, aynel yakinden de Hakkel yakine vasıl olmayı nasip ediyor. Cenab-ı Mevla sizlere de nasip etsin İnşallah.

Yirmi yedi sene vaaz ve nasihatte bulunmuş bir Hoca Efendi Elazığ’a geldi, bize:

– Peygamber (sav) Efendimiz rüyamızda ya da rabıtayla görülür mü? diye sordu.

– Bize sorma. Şuradaki ibadet eden müminlere Müslümanlara sor da söylesinler, dedik.

Baktı en küçük sabi yavruyu seçti. “Buna sorarsam göremez” diye düşündü.

– Evet efendim kaç sefer, deyince aldığı cevap karşısın da şaşırdı:

– Demek kalben de görülür mü? dedi.

– Evet, görülür, dedik.

Orda bir Yakup’umuz var.

– Efendi Baba iki gözyaşı dökmeyince Beytullahı göremiyorum. Gözyaşımı akıtınca Mevlam perdeyi kaldırıyor. Beytullahta namazımı kılıyorum. Orda tavaf edenlerin karşısında, dedi. 

Evet görülür. Göremeyenler siz niye göremiyorsunuz? Siz de insansınız. Dinimiz bir, Rabbimiz bir, kitabımız bir, imanımız bir. Neden göremiyorsunuz?

Öyle gurrap gibi ötme ilen,

Tembel tembel yatma ilen,

Haram Helal cuk cuk yutma ilen

Cennet Cemal bulunur mu?”

Allah’ı (cc) seversen o da seni sever. Sevince Habibini de gösterir. Bizler de teveccüh eder Salâvat-ı Şerifeyi çok getirirsek Rabbim bize de gösterir İnşâallah. Kişi sevdiği ile beraberdir. Bunu övünmek için değil irşad için söylüyorum. Yeter gaflet uykusunda uyuduğumuz. Uyanın artık! Ne demek din işi ayrı, devlet işi ayrı. Dinle dünya bir olmaz diye bizi uyuttular. Evliya kapısını kapattılar. Tarikatçılar, hu’cular, irticacılar, yobazlar, gericiler diye bizi uyuttular. Sanki adamlar uzaya çıktı da biz olmaz dedik gibi, hep bize buluyorlar kabahati.

Nuri KÖROĞLU

Sultanımdan Gönüllere : EY ALLAH’I (cc) SEVENLER

Tarikattayım diyen bir kimse eğer küs tutarsa, Allah’a vuslat yolunu kapatmış demektir. Eğer birini incitirse, o yolda vuslat bulması zordur. Derhal o kişinin gönlünü alması, onun rızasını kazanması gerekir. Tarikat bu kadar incedir.

            Kardeşlerim! Hepinizin malumudur ki dergâhlarda veya bazı camilere girerken kapılarında “EDEP YA HU!” yazar. Edepli ol. Terbiyeli ol. “Hu“ olan Allah seni görüyor. “Allah Hu”, “Rahman Hu”, hangi esmayı söylersen söyle, sonunda “Hu”; “O” manası vardır. Seni görüyor, edepli ol! Yürürken edepli ol! Yemek yerken edepli ol! Su içerken edepli ol! Evde edepli ol! Tuvalette edepli ol! Otururken edepli ol! Alışverişte edepli ol! vs… Çünkü “O” beni her yerde görüyor, diye ihsan üzere yaşarsak, işte o zaman nefis meratiplerini aşıp Allah-ü Teâlâ Hz.lerine vasıl oluruz.

            Bu yolda ilerleyebilmek için, birbirimizi seveceğiz, hatalarımızı aramayacağız.

             Yunus Emre Şöyle der;

            Sövene dilsiz gerek

            Dövene elsiz gerek

            Derviş gönülsüz gerek

            Sen derviş olamazsın, sen Hakk’ı bulamazsın

            Bunu kime söylüyor, Allah’ı seven dervişlere söylüyor.

            Derviş demek, kapının eşiği demektir. Eşik üzerinden o kadar insan geçer de, sen geçme, sen şöylesin der mi hiç?

            İşte derviş olanda ne incinir ne incitir. Hiç kimseye kötülük yapmaz. Kalbinden de buğzetmez. Eğer kalbinde buğuz varsa, tövbe etmesi gerekir. Nazargâhı İlahi kalptir. Allah (cc) kalbe nazar eder. Şekle, soya, saça, sakala, sarığa, cübbeye, bakmaz. Kimin kalbi güzel ise ona bakar.

            “Yerlere göklere sığmam, mümin kulumun kalbine sığarım” buyuruyor. Televizyonda bütün dünyadaki insanların hal ve durumlarını izliyorsunuz. İşte kalpte böyledir. Eğer ki kalbinizi açarsanız; Cenab-ı Zülcelal Hazretleri nefsi mutmain makamına geldiğinizde, basiretinizi açar. Kabir haline vakıf olursunuz. Cenneti de, Kâbe’yi de, Ravza’yı da, üstadını da, pirini de, gösterirler. Televizyon sendedir, sen kendinde ara.

            Yunus Emre;

            “Bir ben var, Benden İçeru.”dediği budur.

             Birbirlerinizi sevin, birbirlerinizin aleyhinde konuşmayın. Eğer araya bir fitne girer ise dağılırsınız.

            Ebubekir Sıddık (ra) Hazretleri gibi sadıklardan olun.

            Ömer İbni Hattap (ra) Hazretleri gibi, evinizin içerisinde her yerde adaletli olun.

            Osman-ı Zinnureyn (ra) Hazretleri gibi hayâlı, edepli olun, terbiyeli olun. Sizden bir gün önce gelene, bu kardeşim benden bir gün önce tövbe etti, selatu selamı benden fazla getirdi, benden fazla Allah’ı zikretti diye, insanlara hürmet edin.

            Aliyyel Murtaza (ra) Hazretleri gibi ilim okuyun, Kur’an-ı Kerim’i okuyun, Rasulullah (sav)’ın hayatını okuyun, tasavvuf kitaplarını okuyun.

Kardeşlerim!

            Nefis, şeytan, mal sevgisi, mülk sevgisi, kasa sevgisi, evlat sevgisi, makam sevgisi, bütün sevgiler kalbimizde olur. İşte Allah’ı sevdiğimiz zaman, Allah’ı zikrettiğimiz zaman Allah-u Teâlâ Hazretlerinin esmasının nuru ile kalbimizden masivayı atar. Nazargahı İlahi kalp olur. İşte bu kalbe Allah’ın nazarı geldiğinde hem cennet hem de Cemalullah vardır. Nasıl namazın tadili erkânı varsa, tarikatında tadili erkânı vardır. Daima kalbimize esmayı söyleyeceğiz ki bu mâsivalar çıksın.

            Kardeşlerim!

            İslam dini bize emanettir, vücudumuz bize emanettir, namusumuz, evdeki ailemiz ve çocuklarımız bize emanettir. Komşumuz çocuğunu bize bıraktı ise o da bize emanettir. Bir kardeşimiz parasını bize verdi ise emanettir. Kur-an bize emanettir, Rasulullah’ın (sav) sünnetleri emanettir. Nefesimiz, gözümüz bütün azalarımız emanettir. Bu emanetleri ruhumuz çıkınca toprağa bırakacağız. Onun için bize verilen bu emanetlere hıyanet etmeyelim.

            Olduğunuz gibi görünüp, göründüğünüz gibi olun. Dergâhta nasılsanız, evde de aynı olun. Burada namaz kılıp eve varınca kötü söz söylüyorsunuz, işinize varınca hile yapıyorsunuz, onun bunun aleyhinde konuşuyorsunuz.

            Zamanında bir kardeşimiz vardı, kendisini sever hayran olurdum. Elbisesine, cübbesine sarığına bakar:

             “Allah Allah! Ne güzel insan.” derdim. İlk kızımı gelin ettim, onların komşusuymuş. Bir hafta sonra bizi davet ettiler. Evlerinin bahçesinde asmanın altında yemek yiyecektik, o hayran olduğum adamın dilinden kötü sözler çıkıyor, ona buna bağırıp, çağırıyor, çok şaşırdım. Neden bu kadar öfkelendiğini sordum. Tavuğun altından yumurtayı almadıkları için bu kadar öfkelenmiş, dediler. tüylerim ürperdi.

            “Aman Ya Rabbi! İçerde bir türlü, dışarıda bir türlü?” diye düşündüm.

            Demek ki; olduğunuz gibi görünün göründüğünüz gibi olun, saçınızla sakalınızla herkese örnek olun. Söz verdiğiniz zaman sözünüzü yerine getirin. Bir işe söz vermeden önce kendi içinde bir süz, ondan sonra sözünü ver ve sözünü yerine getir.

            Rasulullah (sav) Efendimize sordular;

            ─Sözünü tutmayan insan neye benzer? denilince,

            ─Siz yere tükürürsünüz, söz veren insan yere tükürmüş gibidir. Sözünü tutmayan insan da tekrar o tükürüğü ağzına almış gibidir, buyuruyor.

            Namusunuzu koruyup başkasının namusuna da bakmayacaksınız. Kendi ailen, kızın, çocuğun nasılsa başkasının kızı da onun namusudur. Kötülük yapma. Elinizi, gözünüzü, midenizi ve ayaklarınızı haramdan sakının. Şu arkadaşımızın meyvesiymiş, şu arkadaşımızın dükkanıymış deyip, eliniz ile kötülük yapmayın. Diliniz ile haram söylemeyin. Midenize haram girmesin. Gözünüz ile kadınlara bakmayın.

            Şimdi kardeşlerim!

            Her kim bu anlattığımız ölçülere riayet ederse kâmil imana erer. Eğer bu ölçüler içerisinde değilseniz içine girmek için kendinizi zorlayacaksınız.

 Ebubekir Sıddık (ra) Hazretleri, Peygamber Efendimize (sav) sorar:

            ─  Ya Rasulullah! Saçınızda aklar görüyorum. Bir derdiniz mi var?

            İki Cihan Serveri (sav) Efendimiz cevap verir:

            ─  Beni, Hud suresi ihtiyarlattı.

“Emrolunduğun gibi dosdoğru ol” bu İlahi mesajın bilincine varalım kardeşlerim.

Allah-u Teâlâ Hazretleri cümlemize Ahlak-ı Muhammediye ile ahlaklanıp, olduğu gibi görünüp, göründüğü gibi olanlardan eylesin. Âmin.

Nuri KÖROĞLU