Nefsin Hastalıkları : DİLENMEK

“Veren el, alan elden üstündür”

Hayatta her canlı varlığını sürdürebilmesi için çalışmaya ihtiyacı vardır. İslam dininin temelinde hem dünya hayatı için hem de ahiret hayatı için çalışmak vardır. İnsan çalışmadan dünya ve ahiret nimetleri elde edilemeyeceği gibi mutlu olmaktan da mahrum kalacaktır. İslam’da çalışan üreten Allah’ın sevgili kuludur.

İslâm’da kural olarak dilencilik yasaklanmıştır Peygamberimiz (sav), maddi ve manevi çalışmalar yapmak için Müslümanları her zaman ve her fırsatta teşvik etmiş ve tembelliği yermiştir.

“Birinizin ipini alıp dağa giderek odun toplayıp satması (ve onun kazancından hem) yiyip (hem de) sadaka vermesi, halktan dilenmesinden hayırlıdır.” buyurmuşlardır.

Ancak bir kimse çalışamayacak derecede güçsüz hale gelmiş ve zarurî ihtiyaçlarını karşılayamamışsa dilenmesi caizdir. Peki dilenmek nedir? Dilenmek; herhangi bir mal veya hizmet vermeden, karşılıksız olarak bir insanın başka insanlardan yardım ve iyilik talebiyle mal veya para istemesine denilir. Bunu yapan kimseye dilenci ve dilenmeyi sürekli yaparak meslek haline getirmeye de dilencilik denir.

Dilenmek sersefil, fakra düşmüş veya rüsva edici borca batmış veya elem verici kana bulaşmış insanlar dışında, kimseye caiz değildir.

Dilenmek, vücut sakatlığı olup çalışamayan yahut çok yaşlı ve kimsesiz olan ve bir günlük yiyeceği de kalmayan bir yoksulun, ölmemek için başvuracağı en son çaredir. Yoksa sağlam bir kimsenin geçim yolu değildir. Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmuşlardır:

“Dilenmek ancak şu üç kişiden birinin durumunda olan insana helaldir: Kişi borçlu duruma düşer, istemek zorunda kalır. Borcunu ödeyince artık dilenmeyi bırakır. Kişi bir felakete uğrar; malını mülkünü kaybeder, geçimini sağlayıncaya kadar ister. Ve kişi yoksul düşer, öyle ki, toplumdan üç kişi ‘Falan kişi gerçekten fakirdir’ diye tanıklık edecek kadar fakir olur. İşte onun da geçimini sağlayacak duruma gelinceye kadar istemesi helaldir. Bunların dışında dilenmek haramdır. Böyle bir durumda olmayıp da dilenen kimse haram yemiş olur.”

Peygamberimiz (sav)’in buyurduğu gibi, bir kişinin yukarıdaki sebeplerden dolayı dilenmesi zorunlu hale gelirse, yani dilenmek ona helal olduğu halde, onu hiçbir surette boş çevirmememiz gerekir. Şöyle ki: Hz. İsa (as) şöyle buyurur: “Dilenciyi eli boş olarak çeviren kimsenin evine, yedi gün melekler gelmez.”

Hasan Basrî (ra) diyordu ki: “Allah (cc) kuluna bol nimetler verir ve onun bu nimetlerle ne derece kullara faydalı olacağına bakar. Eğer faydalı olabilirse ne güzel. Değilse onun halini değiştirir. Nimetini ondan çevirir. Bunun için önceki Müslümanlar, arkadaşları üzerinde titrer ve kendilerine verdikleri şeyleri kabul etmeleri hususunda çok ısrar ederlerdi.

Süfyan-ı Sevri (ra) kapısının önünde bir dilenci görünce içi genişler ve “Merhaba ey benim günahlarımı yıkamak için gelen” derdi.

Fudayl bin İyad (r.a) diyor ki: ‘Ne mutlu dilencilere ki, bizim azıklarımızı ücretsiz olarak ahrete götürüyorlar. Hatta Allah (cc)’ın huzurunda mizana konuluncaya kadar taşıyorlar.’

Enes bin Malik (ra)’de şöyle anlatıyor: ‘Beni İsrail zamanında bir ibadethaneye bir dilenci gelmiş, onlardan ihtiyacının giderilmesini dilemiş, Kimse onun derdiyle ilgilenmemiş. Sonunda dilenci vefat etmiş. Onlar da onu kefenleyip namazını da kılarak kabre defnetmişler. Kabirden dönüp ibadethaneye geldiklerinde dilenciye sardıkları kefeni mihrapta bulmuşlar. Bakmışlar ki kefende şunlar yazılı: ‘Bu kefen size iade olunmuştur; Rab Teâlâ da size kızgındır.’

Dilencilere yapılan yardımlar sebebiyle, onları minnet altında bırakan sadaka, sevabı yok eder. Kimi zaman bir fakiri azarlamak da eza bakımından ona yapılan yardımdan daha ağır olur.

Ebu Said (ra) anlatıyor: ‘Bir sabah o kadar aç idim ki, karnıma taş bağlamak zorunda kaldım. Karım bana: ‘Peygamber Efendimiz (sav.)’e git; kendisinden yardım iste! Falanca adam kendisine gidip istemiş de ona vermiştir.’ dedi. Ben de kalkıp gittim. O sırada Peygamber Efendimiz (sav) hutbe okuyordu. Onun şu sözlerine yetiştim: “Kim ki, dilenmeye tenezzül etmezse, Cenab-ı Allah (cc) o kimseyi dilenmeye muhtaç kılmaz. Kim ki, zengin imiş gibi davranırsa, Cenab-ı Hak (cc) o kimseyi zengin kılar ve kim bizden isterse, biz o kimseye veririz. Fakat el açmayan kimse, bizim katımızda, bizden daha sevimlidir.”

Bunu duyan ashab-ı kiramdan Ebu Said (ra), Rasulullah (sav)’dan hiçbir şey istemeden hemen dönüp evine gitti. Allah (cc) da, o günden beri bizim rızkımızı bol ihsan etti. Hatta bugün ben, Ensar içinde, malları bizden çok bir ev göremiyorum’ diyor.

Rasulullah (sav.), “Kişinin yediği en helal nafaka, kesbinden (el emeğinden), doğru alışverişten yediği nafakadır.” buyurmuşlardır.

Hz. Ömer (ra) bir gün akşam namazından sonra bir dilencinin sesini işitti. Sahabelerden birisine: ‘Bu kişiyi götür, akşam yemeğini yedir’ dedi. Kişi dilenciyi götürüp akşam yemeğini yedirdi. Sonra Hz. Ömer (ra) ikinci bir defa onun sesini işitti. Kişiye, ‘Ben sana bunu götürüp akşam yemeğini yedir, demedim mi?’ deyince, o zat: ‘Götürüp kendisine akşam yemeğini yedirdim’ diye cevap verdi. Bunun üzerine Hz. Ömer (ra) dikkat etti; dilencinin eli altında ekmek dolu bir sepet gördü ve buyurdu: ‘Sen dilenci değil, sen tüccarsın!’ sonra sepeti alıp zekât develerinin önüne serdi ve kamçı ile dövüp, ikinci bir defa onun dilenmesini yasak etti.

Rasulullah (sav): “Sakın rızkın herhangi bir kısmının gecikmesi, sizi Allah (cc)’a isyan etmek suretiyle onu aramaya sevk etmesin. Zira masiyet (günah işlemek) ile Allah (cc) katında bulunan rızka asla erişilmez. Herhangi bir kimse nefsi için dilencilikten bir kapı açarsa, Cenab-ı Hak (cc), onun üzerine fakirlikten yetmiş kapı açar.” buyurmuştur.

Muâz bin Cebel (ra) buyurur: ‘Kıyamet gününde bir duyurucu şöyle bağırır: ‘Allah (cc)’ın yeryüzünde buğz ettiği kimseler nerededir?’ bu çağrı üzerine, mescitlerde dilenenler kalkar. Bu söz Allah (cc)’ın nizamının dilenciliği ve başkasının rızık teminine güvenmeyi zemmettiğine işarettir. Başkasından miras yoluyla elde ettiği mal yoksa bizzat çalışmalı veya ticaret yapmalı ki, böyle bir felaketten onu kurtarsın.

Ebu Hureyre (ra)’den rivayet ediliyor: Rasulullah (sav); “Bir kimse, dilenmekten kurtulmak, çoluk çocuğunun geçimi için uğraşmak, fakir komşu ve akrabasına iyilik etmek üzere dünyada helal mal için çalışsa, kıyamette onun yüzü, ayın on dördü gibi parıl parıl parladığı halde, kabrinden kalkıp haşır yerine gelir. Bir kimse dünyada övünmek, kibirlenmek ve gösteriş olsun diye mal kazanmak isterse, kıyamet gününde Allah-u Teâlâ ondan razı olmadığı halde, Allah (cc)’ın huzuruna çıkar” buyurdular. Rasulullah (sav) buyurdular: “Akıbet on şeydedir: Dokuzu helal kazanmaktır. Bir kimse dilenmekten sakınsa, Allah-u Teâlâ kendisine iffet ihsan eder. Bir kimse kendini zengin ve ihtiyaçsız gösterse, Allah-u Teâlâ o kimseyi zengin eder. İhtiyaç yüzü göstermez. Allah-u Teâlâ çoluk çocuk sahibi olan ve sanat ehli bulunan her mümini sever. Dünya ve ahret amelinde bulunmayıp, sıhhatli olduğu halde tembel, boş vakit geçiren kimseyi sevmez.”

Nuri KÖROĞLU

Nefsin Hastalıkları ; CİMRİLİK (HASİSLİK)

“Allah’ın kereminden kendilerine verdiklerini (infakta)cimrilik gösterenler sanmasınlar ki o kendileri için hayırlıdır. Tersine bu onlar için pek fenadır. Cimrilik ettikleri şey de kıyamet günü boyunlarına dolanacaktır.”

(Ali İmran:180)

Cimri (hasis): Parasını ve malını harcamamak için her türlü sıkıntıya, eziyete katlanan, paraya, mala aşırı düşkün olan; dinen verilmesi îcâb edeni, zekâtı ve sadakayı vermeyen, pinti, eli sıkı olan, bahîl, malda ve ilimde cimrilik edendir.

Günahların büyüğü üçtür: Hasislik (cimrilik), hased (çekememezlik) ve riya (gösteriş). (İmam-ı Gazâlî)

Peygamber Efendimiz (sav) buyurmuşlardır ki;“Kişide bulunan şeylerin en şerlisi harisane cimrilik ve kişiyi benlikten çıkaran korkaklıktır.”(Gazali)

Nefsin hastalıklarından olan cimrilik gönül evinin mahvolmasının en büyük alâmetlerindendir. Cehennem tuzaklarından bir tuzaktır. Cimrilik konusu, Allah’ın çok kötülediği bir haslettir. İman eden bir kimse asla cimri davranıp mal yığmaz. Tamahkâr davranmaz. Nefsinin cimriliğinden kendini kurtarır. “O halde gücünüz yettiği kadar Allah’tan korkun. (O’nun öğütlerini) dinleyin. İtaat edin. Kendi iyiliğinize olarak harcayın. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa işte onlar, kurtuluşa erenlerdir. “(Tegabün, 64/16)ayetinin gereğince hareket eder. Gözlerin ve gönüllerin döndüğü o şiddetli hesap gününden korkar, Allah (cc) için verir.

Cimriliğin başlıca sebebi aşırı mal hırsı ve gelecekte yoksul kalma korkusudur. Peygamberimiz: “Çocuk, cimrilik ve korkaklık sebebidir” buyurmuştur. Aşırı mal hırsı ve cimriliği yüzünden durmadan mal biriktiren ve tükenir endişesi ile hastalıklarında bile harcamayıp, dünyayı kendilerine zindan eden cimriler vardır. Hâlbuki mal Allah’ın nimetidir ve bu nimet yerli yerince harcanırsa Allah onu artırır.

Peygamberimiz (sav), “Hasis (cimri) insan Allah’dan uzak, cennetten uzak ve cehennem ateşine yakındır. Cömert cahil, ibadet eden cimriden Allah’a daha sevimlidir.” buyurmuşlardır.

Ebu Saîd el-Hudrî (ra) anlatıyor: “Rasulullah(sav) buyurdular ki: “İki haslet vardır ki bir müminde asla beraber bulunmazlar: Cimrilik ve kötü ahlâk.”

Cimriler, insanlar arasında da, Allah katında da sevimsiz ve aşağılık kişiler olarak görülür. Rabbimiz ayet-i celilesinde:“De ki, Rabbimin rahmet hazinelerine siz sahip olsaydınız, tükenir korkusuyla yine de cimrilik ederdiniz. Hakikaten insan çok cimridir” ( İsrâ, 17/100).

“Onlar ki hem kıskanır, cimrilik ederler, hem de herkese cimrilik tavsiye ederler ve Allah’ın kendilerine fazlından verdiği şeyleri saklarlar. Biz de böyle nimetleri gizleyen nankörlere hor ve rüsvay edici bir azap hazırladık.” (Nisa,4/37) buyurmuştur.

Peygamber Efendimiz (sav) de cimriliğin afetlerinden bahsederken şöyle buyurmaktadır: “Cimrilikten sakınınız. Çünkü cimrilik, sizden önceki milletleri helâk etmiştir. ” “Her sabah gökten iki melek iner. Birisi: -İlâhi! İnfak edene karşılığını ver; diğeri: -Allah’ım! Cimrilik edene de telef ver (malını yok et), diye dua ederler. (Riyazüs Salihin I,253)

Her hastalığın tedavisi ancak onun sebebinin zıddı ile olur. Binaenaleyh servet sevgisi aza kanaat, sabır ve cömertlikle olur. Kendisini zorla vermeye alıştırmakla ortadan kalkar. Basiret nuruyla malı vermenin gerek dünyada, gerek ahirette vermemekten daha hayırlı olduğu bilindiği zaman, bu durum kişiyi vermeye yöneltir. Eğer nefsi hayır hususunda harekete geçerse, derhal ilk hatıra gelene icabet etmeli ve duraklamamalıdır. Çünkü şeytan durmadan kendisine fakirliği telkin etmekte ve kendisini korkutarak cömertlikten alıkoymaya çalışmaktadır.

Şüphesiz ki bu sıfatlar bir takım ameller isterler. Ne zaman ki onlara muhalif hareket edilirse, onlar sönerler ve sonunda ölürler. Cimrilik ise malı sarf etmemeyi ister. Onun bu isteği men edildiği ve zorlukla da olsa mal verildiği takdirde, cimrilik sıfatı da inşallah yok olup ölecektir.

Cimrilik iman zayıflığına, Allah’ın rızkına kefil olduğuna güvenmemeye delalet eder ki bu insanı hüsrana götürür.

Cimriliğin bir tanesi de Efendimiz (sav)’e yapılanıdır ki bu cimriliğin en kötüsüdür! Zira Sevgili Peygamberimiz hadis-i şeriflerinde “En cimri insan, yanında adım anıldığı halde Bana salât-ü selam getirmeyendir.” (Tirmizî, Deavât, 100) buyurmuşlardır. Âlemlerin Efendisi’nin mübarek ismi okunduğunda Müslüman’a yakışan O’na salât-ü selam okumaktır.

Bir yoksulu, yetimi ve çocukları sevindirmenin verdiği manevi huzurun dünyanın hiçbir zenginliğiyle değişilemeyeceğini ne yazık ki cimri insanlar asla bilemezler… Bu zevki Allah onlara tattırmaz. Pinti ve zengin insanlar huzur ile uyuyamazlar. Çünkü malının her kuruşunda fakirin hakkı vardır. Bu hak verilmediğinde ise, insanlarda depresyon ve buna benzer ruhsal problemler çok erken yaşlarda var olur. Dolayısıyla zengin olup da cimri olanların paraları farkında olmadan hastane parası olarak gider. Allah onların elinden bu paraları zorlada olsa mutlaka alır. Hasanı Basrî (ra) ‘ye “Cimrilik nedir?” diye sorarlar, o da

“İnsanların malının zekât olarak verdiği kısmını kayıp, elinde kalan kısmını sefer saymasıdır”

Hiç şüphesiz cimriliğin kaynağı mal sevgisi, aşırı ihtiras, fakir düşme korkusu ve evlat sevgisidir. Bişr-i Hafi Hazretleri (ra) der ki: “Cimri ile karsılaşmak acıdır, ona bakmak ise kalbe sıkıntı verir”

İmam-ı Azam [Allah (cc) O’na rahmet etsin] buyurdular ki:

“Ben cimrinin âdil olabileceğine ihtimal veremem. Çünkü cimrilik, sahibini aldanmayayım diye, mızmızlanarak saymaya ve sonunda hakkından fazlasını almaya sürükler. Böyle bir insan güvenilmeye de lâyık değildir.”

Bir gün Yahya (as) İblis ile karşılaşır ona: «Ya İblis! Söyle Bana, dünyada en sevdiğin ve en kızdığın insan hangisidir?» diye sorar. İblis O’na «En sevdiğim insan, müminin cimrisi ve en nefret ettiğim insan da, fasık cömerttir.» diye cevap verir. Hz. Yahya (as) ona «Neden?» diye sorar. Şeytan şu cevabi verir: «Çünkü cimrinin cimriliği bana yeter, fakat fasık cömerde gelince. Allah (cc)’ın, cömertliğini göz önünde bulundurarak onu affedeceğinden korkarım.” Daha sonra şeytan «Eğer Sen Yahya (as) olmasan Sana bu sırrı açmazdım diyerek yürüdü, gitti.

Cimri insan, aynı zamanda tamahkârdır

Mal düşkünü bir insan, akıl ve vicdan sahibi bir insanın kesinlikle tenezzül edip yapmayacağı şeyleri yapar, en küçük şeylere tamah eder, fırsatçı olur. Her durumda kendisine nasıl bir çıkar sağlayacağını hesap eder. Belki ömrü boyunca kullanmayacağı küçücük bir şeyi elde edebilmek için olmadık oyunlar oynar, yalan söyler, sahtekârlık yapar.

Cimri insan hırslıdır.

Cimri insan hem elindekini harcamayıp tutar, hem de malının ve mülkünün daha da artması için her fırsatı kullanır. Elbette bir insan Allah yolunda harcamak için zengin olmayı isteyebilir ve bunun için her türlü imkânını kullanmak isteyebilir. Ancak burada kastedilen Allah’ın rızasını unutarak, tamamen hırs ile malını sahiplenen ve artırmaya çalışan insanlardır.

Böyle bir insan, bir kişinin bile bunları kullanmasından büyük bir rahatsızlık duyar. Hiç ihtiyacı olmadığı halde sadece elinin altında olması bile ona garip bir tatmin duygusu verir. Kendisinden daha güzel bir arabası olan veya kendisinden daha fazla kıyafeti bulunan bir insan onda gerilim oluşmasına neden olur. Allah-ü Teala Hazretleri mal sevgisinin hırsa dönüştüğü bu insanlar için:(Durmaksızın mal ve servet)Toplayıp bir yerde (üst üste) yığmakta olanı. Gerçekten, insan, ‘bencil ve haris’ olarak yaratıldı. Kendisine bir şer (kötülük) dokunduğu zaman feryadı basar. Ona bir hayır dokunduğunda engelleyici olur (veya cimrilik eder). (Mearic Suresi, 18-21)

Hiç unutulmamalıdır ki, dünya hırsıyla mala, çocuklara, paraya, işlerine, akrabalarına, evlerine tutkuyla bağlanan bu insanlar ahirette çok farklı bir hayat yaşayacaklardır.

Dünyada elde ettikleri zenginliğin ve mülkün en küçük bir parçasına dahi asla kavuşamayacakları gibi, eğer tövbe etmezlerse dünyada Allah rızasını unutarak elde edip hırs yaptıkları her mal, onlara sonsuz cehennem azabı olarak geri dönecektir.

Ver, azalır diye korkma!…

Çünkü Allah (cc), rızıkları kullar arasında bölüştürmüştür.

İşler bozuk giderken cimriliğin faydası yok.

Buna karşılık işler yolunda giderken vermenin zararı yok.

Nuri KÖROĞLU