Sultanımdan Gönüllere : ALLAH’A VASIL OLMANIN İKİ YOLU VARDIR

Üstadımız Hadim-ul Fukara Abdullah Baba Hazretleri; Cenab-ı Zülcelâl Hazretlerine vasıl olmanın iki yolu olduğunu; bu yollardan birisinin “Hafi Zikir”, diğerinin ise “Cehri Zikir” olduğunu söyleyerek; iki şekilde yapılan zikrullahı, şöyle ifade ederlerdi;

Peygamber (sav) Hazretleri, Mekke’den Medine’ye hicret ederlerken, Sevr Mağarası’na müşrikleri aldatma maksadıyla sığındıklarında, yanında yol arkadaşı, can dostu olan Ebu Bekir Sıddık (ra) vardı. Ebu Bekir Sıddık (ra) Efendimiz mağara içerisinde, müşriklerin Rasulullah (sav) Efendimize zarar vereceği endişesiyle, korkuya kapılmıştı. O’nun bu halini gören Sevgili Peygamberimiz:

“Korkma Ya Ebu Bekir! Dilini damağına yapıştır; “La İlahe İllallah” de. Üzülme! Allah (cc) Habir ismi şerifi ile haberdardır. Basir ismi şerifi ile bizi görür. Bize bizden yakın olan O’dur. (Veli ismi şerifi ile dostlarına yardım edendir. Âlim ismi şerifi ile bilendir. Semi’ ismi şerifi ile işitendir. Selam ismi şerifi ile selamete ulaştırandır…) Sen dediğimi yap.” buyurdu.

Hz. Ebu Bekir-i Sıddık (ra) Efendimiz dilini damağına yapıştırarak, bir nefeste yirmi bir defa; “La İlahe İllallah” kelime-i tevhidi zikredince, üzerindeki korku geçti. Ve kalp aynası açıldı. Hafi zikri, Peygamber (sav) Efendimiz bu şekilde Ebu Bekir Efendimize telkin etmiş oldu.

Diğer bir hadis-i şerifte:

Hz. Ebu Bekir-i Sıddık (ra.)’ın komşusu bir gün Peygamber (sav) Efendimize gelerek;

“Ya Rasulullah! Ebu Bekir’in evinden ciğer kokuları geliyor. Komşusu olduğum ve kaç gündür aç olduğum halde bize ikram etmedi” diye söyler.

Bunun üzerine Peygamber (sav) Hazretleri kalkar ve Ebu Bekir-i Sıddık (ra)’ın evine gelir. Fakat evin içerisinde yiyecek hiçbir şey yoktur.

Ebu Bekir Sıddık (ra) Hazretleri, Rasulullah (sav) Efendimize:

“Buyur, Ya Rasulullah! Anam, babam Sana feda olsun! Sizi buraya getiren sebep nedir?” diye sorar.

“Ya Ebu Bekir! Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir. Komşun, Senin ciğer yediğini söylüyor. Evinden ciğer kokuları geliyormuş ve Sen ona ikram etmemişsin. Bu doğru mu?”

“Ya Rasulullah! Hâlim, Allah-u Teâlâ Hazretlerine ve Size malumdur. Ben günlerdir ağzıma bir şey koymadım! Sadece Allah’ı zikrediyordum!”, dedi ve dilini damağına yapıştırıp; “La İlahe İllallah”, demeye başladı.

Biraz sonra evin içerisinde ciğer kokusu gibi bir koku meydana geldi. Peygamber (sav) Hazretleri, Hz. Ebu Bekir’in komşusuna dönerek: “Bahsettiğin koku bu muydu?” diye sordu.

O da: “Evet, Ya Rasulallah! Bu kokuydu. Ben anlayamadım. Allah’ım beni affetsin! Sen de affet! Meğerse Ebu Bekir’in ciğeri Allah aşkından püryan olmuş, gelen koku buymuş” dedi

Ebu Bekir Sıddık (ra) Hazretleri, Serveri Kâinat Efendimize:

“Ya Rasulullah! Hafi zikre devam ettikçe, Bende acayip garaip haller oldu. Nereye baksam Sizi görüyorum. Hacete gitmeye dahi utanıyorum. Zevcemle münasebete bile hayâ ediyorum. Bundan dolayı çok mahcubum. Bunda bir hata var mı?” diye sordu.

Peygamber (sav) Hazretleri:

“Hayır, Ya Ebu Bekir! “Fenafir Resül” makamına gelmişsin”, dedi.

Ebu Bekir Sıddık Hazretlerinin yapmış olduğu esmaları değiştirdi ve Hazreti Ebu Bekir “Fenafillâh” makamına geldi. O makama ulaştığında;

“Ya Rabbi! Ne olur Benim bedenimi öyle büyüt ki; “La İlahe İllallah Muhammedün Resulullah” diyen hiçbir mü’min Cehennem’e girmesin” diye dua etti.

İşte Peygamber (sav) Hazretlerinin terbiyesi altında hafi zikir yapan o mübarek sahabe Allah-ü Teâlâ Hazretlerine vasıl oldu.

“Bunlar (hidayete ulaşan kişiler) iman edenler ve gönülleri Allah’ın zikriyle sükûnete erenlerdir. Bilesiniz ki kalpler ancak Allah’ı zikretmekle huzur bulur.” (Rad /28)

Cenab-ı Zülcelâl Hazretlerine vasıl olmanın ikinci yolu ise; cehri zikir ile olur.

Hazreti Ali (ra) Efendimiz, bir gün Rasulullah (sav) Hazretlerinin hane-i saâdetlerine gelir.

“Ya Rasulullah! Allah’a varan yolların en kısa olanını, kullarına en kolay gelenini, nezdinde en üstün olanını bana bildir”, diye istekte bulunmuş; bunun üzerine Peygamber (sav) Hazretleri:

“Ya Ali! Ben ve Benden önceki peygamberlerin söylediği sözlerin en kabule şayanı; “La İlahe İllallah”, Kelime-i Tevhit’tir. Yedi kat yer ile yedi kat gök terazinin bir kefesine konsa, “La İlahe İllallah” Kelime-i Tevhit de diğer kefesine konsa “La İlahe İllallah” hepsinden ağır gelir” buyurdu.

Hz. Ali (ra) Hazretleri: “Ya Rasulullah, Allah’ı nasıl zikredeyim?”

Hz. Peygamber (sav) Hazretleri:

“Ya Ali! Dizini dizime daya. Alnını da alnıma koy. Gözlerini kapa ve üç defa söyleyeceğimi dinle. Sonra Sende üç defa söyle, Ben dinleyeyim.”

Akabinde, Peygamberimiz gözünü yumup yüksek bir sesle, üç kere “La İlahe İllallah” dedi. Hz. Ali (ra) Efendimizde dinledi.

Hz. Ali (ra) Efendimiz gözünü yumup, sesini yükselterek üç defa “La İlahe İllallah” dedi.

Bu şekilde Peygamber (sav) Hazretleri, Hz. Ali (ra) Efendimize cehri zikri telkin etti. (El İnayetür Rabbaniye)

Mekke Fethi’nde, Kâbe’nin içerisindeki putları sahabeler yıkmaya başladılar. O anda Hz. Ali (ra) Efendimiz, Peygamber (sav) Hazretlerinin yanına gelerek;

“Ya Rasulallah! İçerideki lat ve uzza putları çok ağır ve yüksek yapılmış, omzuma çıkın da yıkalım” dedi.

Peygamber (sav) Hazretleri:

“Ya Ali! Bende nübüvvet mührü var. Benim ağırlığımı küre-i arz zor tartıyor. Sen Beni taşıyamazsın. Onun için, Sen Benim omzuma çık” buyurdular.

Hz. Ali (ra) Efendimiz: “Aman, Ya Rasulullah! Sizin omzunuza çıkmaya, hayâ ederim” dedi.

Peygamber (sav) Efendimiz, tekrar:

“Çık Ya Ali” deyince Hz. Ali Efendimiz:

“Affet Ya Rabbi!” diyerek, Rasulullah (sav) Hazretlerinin mübarek omuzlarına çıktılar. Put çok ağır ve yüksek olduğundan, Hz. Ali Efendimiz putu iterken dengesini bir an kaybedip aşağıya bakınca, Rasullulah (sav) Efendimizin de kendisine baktığını gördü. O anda Hz. Ali (ra) Efendimiz on sekiz bin âlemde Peygamber (sav) Hazretlerinin cemalini gördü ve “Fenafir Resül” makamına ulaştı.

Peygamber (sav) Hazretlerinin terbiyesi altında cehri zikre devam eden, Hz. Ali (ra) Efendimiz de, en sonunda fenafillâh makamına geldi. Ve bu makamda;

“Ben görmediğim Rabbıma iman etmem” buyurdu.

Allah-u Teâlâ Hazretlerinin zâtında değil, sıfatlarında fani oldu. Hz. Ali ya da O’nun gibi gerçek, samimi bir şekilde Hakk’a vasıl olup, teslim olan tüm müminlere bakınız. Yüce Kur’an nasıl müjdelemektedir.

“Sen ancak zikre uyan ve görmeden Rahman’dan korkan kimseleri uyarabilirsin. İşte böylesini mağfiret ve güzel bir mükâfatla müjdele.” (Yasin / 11)

Cehri olsun, hafi olsun, ferden olsun, cemaatle olsun; Allah’ı zikir caizdir. Aynı zamanda pek kuvvetli bir sünnettir. Her kişinin ömründe en az bir defa “La İlahe İlallah Muhammedür Rasulullah” demesi ve yüksek sesle söylemesi farzdır.

Hafi ve cehri zikrin ilk öğreticisi Peygamber (sav) Efendimizdir. Rasulullah (sav) Efendimiz, hem hafi hem de cehri zikri bizzat yapmış ve sahabelerine de tavsiye edip, yaptırmıştır.

Üstadımız Abdullah Baba (ks) Hz.leri, bu konuyla alâkalı yukarıda detaylı bir şekilde, sahabe hayatından örnekler vererek bizleri aydınlattılar. (Allah Makamlarını âli kılsın. Âmin!)

Nuri KÖROĞLU

Kelime-i Tevhidin Fazileti, Zikir Hakkında Fetvalar

Cabir (ra) demiştir ki;

Rasulullah (sav) şöyle buyurdu:

“Zikrin en faziletlisi ‘La ilahe illallah’ (demek) tir. Duaların en faziletlisi ise ‘Elhamdülillah’ (demek) tir.” (Nesai ve İbn-i Hıbban)

Ebû Said El Hudri (ra) Hz.leri demiştir ki; Rasulullah (sav) Efendimiz şöyle buyurdular:

Musa (as) (Cenabı Hakka) dedi ki;

─Ya Rab! Bana kendisiyle seni zikredeceğim ve sana dua edeceğim bir şey öğret.

Hak Teâlâ buyurdu ki; “La İlahe İllallah” de.

Hz. Musa (as):

─ Ben, ancak bana mahsus olan bir şey istiyorum dedi.

Cenabı Hak şöyle buyurdu:

“Ey Musa, eğer yedi kat gökler ve yedi kat yerler terazinin bir kefesine ’La İlahe İllallah’ sözü diğer kefesine konsaydı, ‘La İlahe İllallah’ sözü ağır basardı.” (Tergib – Nesai)

Abdullah Bin Amr (ra) der ki;

Rasulullah (sav) şöyle buyurdu;

“Tesbih (sübhanallah) mizanın yarısını, Elhamdülillah ise tamamını doldurur. ‘La İlahe İllallah’ (sözüne gelince) onun sevabı hiçbir maniye takılmadan doğruca Allah’a gider.” (Tirmizi)

Ebu Hureyre (ra)’den rivayet olunmuştur.

Hz. Peygamber (as) şöyle buyurdular: “Bir kul ihlâsla ‘La İlahe İllallah’ deyince derhal semaların kapıları açılır ve işlediği büyük günahlar yok olup (La İlahe İllallah) sözü arşa çıkar.” (Tirmizi).

ZİKİR HAKKINDA FETVALAR

Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim de:

“Eğer bilmiyorsanız Zikir (Kur’an) ehli (alimlere) sorun” (Nahl/44)

Yine, Bir Ayette;

“Eğer (şüphede kaldıkları meseleleri) Resule (sav) veya aralarında yetki sahibi kimselere götürselerdi. Onların arasında işin iç yüzünü anlayanlar, onun (o meselenin) ne olduğunu bilirlerdi. Allah’ın size lütfu ve rahmeti olmasaydı pek azınız müstesna şeytana uyup giderdiniz.” (Nisa /83) buyurarak

Meselelerimizi Kur’an ehli âlimlere götürüp, onlardan aldığımız cevapla amel etmemiz isteniyor.

Öyleyse âlimlerimizin zikir hakkındaki fetvalarından birkaç nakil yapalım da konu iyice aydınlansın.

Meşhur Şeyhülislam ve büyük âlim Hanefi müctehidlerinden Ebussuud Efendiye soruldu ki;

“Bir adam yüksek sesle, oturarak yahut ayakta zikrullah yapsa caiz olur mu?

El cevap: Edep ve zikre hürmet ederek olursa caizdir. (Ebussud Ef. Fetvaları)

Yine soruldu ki;

Halka olup bel ve başlarını sağa sola hareket ettirerek cehri (yüksek sesle) zikrullah eden kimselere şer‘an ne lazım gelir?

El cevap: Bellerini değil de sadece başlarını hareket ettirmekte yetinselerdi daha hoş idi. Zikri şerifin edebine daha uygun idi. Amma beli hareket ettirmekte dahi hiçbir zarar yoktur. Ayaklar yerden kalkmadıkça.” (Fetva S,83)

Meşhur fetva kitabı Fetavayı Hindiyye de şöyle deniliyor:

“Büyük bir cemaat yapıp, sesleri yükselterek, hep birlikte tesbih (Sübhanallah demek) Tehlil (La ilahe illallah demek), salâvat ve sair zikirleri söylemekte bir beis (zarar) yoktur. Ancak (Mahzurlu bir durum varsa) sessiz söylemek daha iyidir.” (Fetavayı Hindiyye C.5 Sh.315 Arapça)

Meşhur ve son devir Hanefi müctehidlerinden İmam Tahtavi Dürr‘ül Muhtar haşiyesinde mekruhlar faslında diyor ki:

“Mescitte halka olup yüksek sesle zikretmekten (dervişleri) kimse menedemez. Zira mescitlerde zikrullahı men edenler Cenab-ı Hakk’ın:

“Kim Allah’ın mescitlerinde Allah’ın isminin zikredilmesinden mâni olanlardan daha zalim olabilir” (Bakara /114) ayeti kerimesindeki hükme dâhildirler. İşte bu en zalimler arasına katılmamak korkusundan kimse mescitlerde zikri yasaklayamaz.” (Nimet-i İslam)

İmam Birgivi Hazretleri Tarikat-ı Muhammediye isimli kitabında şöyle buyuruyor:

“Edepsizlik yapmadan Allah’ı oturarak veya ayakta zikretmekten hiçbir beis yoktur. Tevhidin (La ilahe illallah) manasını kuvvetlendirmek kastıyla başı sağa sola oynatmaktaysa, zannı galiple caizlik hatta kesinlikle müstehaplık vardır.” (Arapça İst. Hacı Hüseyin Ef. Mat. Sh.185)

Bir kişi zikir yaparken sesini yükseltince, oradan birisi dedi ki:

─ Keşke sesini tutsaydı daha iyi olurdu”.

O zaman Hz. Peygamber (sav):

“Bırak onu! Zira o (yüksek sesli zikir yapan) Allah için çok ah eden bir kimsedir.”

Bu hadisin benzeri, İbn-i Diri ve Zülbecadeyn (ra) Hazretlerinin hadisleridir ki bunları Beyhaki rivayet etmiştir.

İmam Suyuti (ra) Neticetül Fiker isimli kitabında şöyle diyor:

“Allah’a hamd seçilmiş kullarına selam olsun. Allah sana ikram etsin. Sofilerin adet ettikleri üzere mescitlerde zikir halkaları kurmaları ve yüksek sesle zikir yapmaları mekruh mu, değil mi?” diye soruldu.

Cevap; Bunda mekruh olmayı gerektirecek bir şey yoktur. Zikrin yüksek sesli olmasının güzel bir şey olduğunu ifade eden çok hadisi şerifler varid olmuştur. Çok hadiste zikri gizli yapmanın güzel olduğu anlatılmıştı. Bu iki hadislerin bir araya getirilmesi şöyle olur:

Zikrin gizli veya açık olması; hallerin ve şahısların durumuna göre değişir. (Fetavayı Ömeriye S. 43,44)

Araştırmacı Yazar Nuri KÖROĞLU