Nefsin Hastalıkları : TAHAKKÜM (Zulüm ve İşkence)

“Allah’ın koyduğu sınırları aşanlar zalimlerin ta kendileridir.” (Bakara; 229)

Tahakküm; hak yemek, eziyet, işkence ve baskı kullanmak, adaletsizlik yapmak, haddi aşmak söz ve fiilde aşırı gitmek demektir. Kur’an-ı Kerim’de üzerinde en çok durulan kavramlardan biri şüphesiz zulümdür. Âlimler zulmü üç kısım halinde incelemişlerdir:

1- İnsanın Allah’a karşı işlediği zulüm, şirk ve küfürdür: “İman edip de imanlarına zulmü (şirki) bulaştırmayanlar var ya; işte güven onların hakkıdır. Doğru yolu bulmuş olanlar da onlardır.” (En’âm, 82) ayeti inince, bu ayetin ifade ettiği, imana zulüm karıştırma meselesi ashabın nefsine ağır geldi ve “Hangimiz nefislerine zulmetmez?” dediler: Bunun üzerine Yüce Allah (cc): “Şüphesiz ki şirk büyük bir zulümdür.” (Lokman,13) ayetini indirdi.

Yüce Allah(cc)’ın varlığını, birliğini inkâr etmek zulüm olduğu gibi, iman esaslarından herhangi birini inkâr etmek de zulüm ve küfürdür. “İçlerinden her kim, “Allah’tan başka ben de şüphesiz bir ilahım” derse böylesini cehennemle cezalandırırız. İşte biz zalimleri böyle cezalandırırız.” (Enbiyâ, 29) Bu ayette, Yüce Allah (cc)’ın ilâhlığını inkâr ederek, ilâhlık iddiasında bulunanların durumu dile getirilmiştir.

İsrâiloğullarının, Musa (as)’ın sözünü dinlemeyerek buzağıya tapmalarının zulüm olduğu hususunda da, Yüce Allah (cc) şöyle buyurmuştur: “Musa ile kırk gece için sözleşmiştik, sonra siz O’nun ardından buzağıyı ilâh edinmiştiniz.  (Kendinize böylece) zulmediyordunuz.” (Bakara/51)

Kur’ân’da,  Allah (cc)’ın ayetlerini inkâr etmek ve Allah (cc)’ın daha önce indirdiği vahiyleri değiştirmek de zulüm olarak haber verilmiştir:“ Ayetlerimizi yalanlayanlar ve kendilerine de zulmeden topluluğun durumu ne kötüdür!” (A’raf/177)

“Ayetlerimiz hakkında (münasebetsizliğe) dalanları gördüğün zaman, onlar başka bir söze geçinceye kadar onlardan yüz çevir. Eğer şeytan sana (bunu) unutturursa, hatırladıktan sonra (hemen kalk), zalimler topluluğuyla oturma!” (En’âm, 68)

Peygamberliğe ve peygamberlere inanmamak da zulümdür: “Şüphesiz ki onlara kendilerinden bir elçi geldi. Onu yalanladılar. Bunun üzerine onlar zulümlerine devam ederken, azab onları yakalayıverdi.” (Nahl,113) “Nuh kavmini de peygamberleri yalanladıkları vakit onları da boğduk ve onları insanlara bir ibret yaptık. Zalimlere acı bir azab hazırladık.” (Furkan, 37)

2- İnsanlar arasındaki zulüm: Bu da insanların kendi hemcinslerine karşı işledikleri suçlar, günahlar ve haksızlıklardır. Bilindiği gibi zulüm kavramı, Kur’an’da çok geniş bir kullanım alanına sahiptir. İnsanla insan arasındaki zulüm de, bu geniş alanda büyük bir yere sahip bulunmaktadır. Zaten zulüm denince ilk olarak akla insanların birbirlerine karşı olan hareketlerindeki yanlış, kötü ve zararlı davranışları zulüm olarak tanıtılmış, bunların işlenmemesi istenmiş ve işleyenler tenkit edilmiştir. Bu çirkin hareketlerden bazıları şöyledir:

-Adam öldürmek: “Onlara, Âdem’in iki oğlunun haberini gerçek olarak oku: Hani birer kurban takdim etmişlerdi de birisinden kabul edilmiş, diğerinden ise kabul edilmemişti.  (Kurban kabul edilmeyen kardeş, kıskançlık yüzünden); “And olsun seni öldüreceğim” dedi. Diğeri de, Allah ancak sakınanlardan kabul eder. Andolsun ki sen, öldürmek için bana elini uzatsan (bile), ben sana öldürmek için el uzatacak değilim. Ben, Âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım. Ben istiyorum ki sen, hem benim günahımı hem de kendi günahını yüklenip ateşe atılacaklardan olasın. Zalimlerin cezası işte budur.” dedi (Mâide, 27/29)

-Hırsızlılık yapmak: “Onun (hırsızlık yapmanın) cezası, kayıp eşya, yükünde bulunan kimseye verilir. İşte ona el koymak, onun cezasıdır. Biz zalimleri böyle cezalandırırız, dediler.” (Yûsuf, 75)

-Zina yapmak: “Yûsuf’un, evinde kaldığı kadın, O’nun nefsinden murad almak istedi ve kapıları kilitleyip; “Haydi gelsene!” dedi. (Yusuf); Allah’a sığınırım! Efendim Bana güzel baktı (Ben nasıl onun iyiliğine karşı hıyanet ederim ) Zalimler iflâh olmazlar, dedi.” (Yusuf, 23)

-Suçlu insanları bırakıp suçsuzları cezalandırmak:   Dediler ki: “Ey vezir, onun büyük bir ihtiyar babası var! (Onun alıkonduğuna çok üzülür)  Onun yerine (bizden) birimizi al! Zira biz seni iyilik edenlerden görüyoruz.” (vezir): “Eşyamızı yanında bulduğumuz kimseden başkasını almaktan Allah’a sığınırız. Yoksa biz zulmedenlerden oluruz, dedi” (Yusuf, 12/78, 79)

-Allah’ın indirdiği ahkâm ile hükmetmemek: “Ve kim Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte zalimler onlardır.” (Mâide, 45)  Resulullah (sav) Efendimiz, insanın insana zulmetmesini yasaklamış ve İslâm dininde zulmün yerinin olmadığını belirtmiştir. “Mazlumun duasından sakınınız! Çünkü onunla Allah arasında perde yoktur.” (Buharî, Cihâd, 180) diyerek, zulmün ne kadar kötü ve zararlı bir şey olduğuna işaret eden Resulullah (sav) Efendimiz, veda hutbesinde sık sık zulümden sakınmayı emretmiştir.

3- İnsanın kendi kendine zulmetmesi: “Biz hiç bir peygamberi, Allah’ın izniyle itaat edilmekten başka bir amaçla göndermedik. Eğer onlar, kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler, Allah’tan günahlarını bağışlamasını isteseler ve Resul de onların bağışlanmasını dileseydi, elbette Allah’ı affedici, merhametli bulurlardı.” (Nisâ, 64)

Sonuç olarak zulüm, yaratılış düzeninde bozukluk ve sapmalara sebep olmaktadır. İnsanın dışındaki bütün varlıklar, yaratılış düzenini bozmamakta, nasıl yaratılmışlarsa öyle hareket etmektedirler. Allah (cc)’ın emir ve yasaklarını dinlemeyen, zulüm yollarına düşen insanlar ise insanın yaratılış gayesinin dışına çıkmaktadırlar. Bu halleriyle de, varlıklar arasında en büyük zalimlerden olma durumuna düşmektedirler. Onun için Allah (cc) ve Resulü genel olarak zulmü yasaklamışlardır. Bir de, bütün peygamberler insanları Allah (cc)’a inanmaya ve O’nun emir ve yasaklarına uygun hareket etmeye çağırmışlardır. Bu davete kulak vererek imana gelen ve ibadete sarılanlar huzur, saadet, mutluluk ve başarı elde etmişlerdir. Bu davete kulak vermeyerek peygamberlerin yoluna muhalefet edenler ise, zalimlerden olmuşlar ve başlarına büyük musibetler gelmiştir. Onun için bize düşen görev, Rabbimize lâyık kul Efendimiz (sav)’e lâyık ümmet olmaktır.

Nuri KÖROĞLU

Mevlana Hazretlerinden Sohbetler

Mevlana Hazretleri bir sohbetlerinde şöyle buyurdular;

Ey yaranlarım! Cenabı Zülcelal Hazretleri her kavme bir peygamber göndermiş, gönderilen peygamberler de o kavme, Allah’ın (CC) dinini tebliğ etmiş, o kavmin kötü amellerinin deffi için mücadele etmişlerdir. Lut Kavmi de bunlardan bir tanesidir. Lut Aleyhisselam kavminin livata (eşcinsellik) yapmamaları için yıllarca mücadele etmiştir.

İnsan tabiatına hiç uymayan hayvanlarda bile benzeri görülmeyen, kötü bir amel işliyorlardı. Lut Aleyhisselam onları şöyle uyardı; Rabbinizin sizin için yarattığı hanımlarınızı bir tarafamı bırakıyorsunuz? Daha doğrusu siz haddi aşmayı adet edinmiş olan bir kavimsiniz. (Şuara 166) Cahilce işler yapıyorsunuz. (Neml 55) Dünyada hiç kimsenin sizden evvel yapmadığı bir hayasızlığı mı icra ediyorsunuz. (Araf 80) dedi. Hazreti Lut’un davasını destekleyen Allah’ın (CC) peygamberi olduğuna inanan kimse çıkmadı. Sadece Lut Aleyhisselamın ailesi iman ettiler. Artık bu kavmin yaptığı kötü amelin karşılığında ilahi hüküm verilmişti. Cibril-i Emin, Mikail ve İsrafil Aleyhisselamlar insan suretinde geldiler. Lut Aleyhisselam çalınan kapıyı açtı, misafirler içeri girdiler, kendilerini tanıtmadılar.

Yüzlerinden nur akıyor denecek derecede güzel üç tane misafirin evlerine konuk edildiğini gören bir kadın, bulduğu ilk fırsatta evden çıkmış şehrin elebaşlarından birinin kulağına bir şeyler fısıldamıştı. Bu kadın Hazreti Lut gibi şerefli bir peygamberin nikahı altında bulunan bu nimeti elinin tersi ile iten zavallı vahiledir. Livata yapan sapık kimseler Lut Aleyhisselam’ın evini ablukaya aldılar. İçerideki misafirleri istiyorlardı. Lut Aleyhisselam çok tedirgin olmuştu. Bu telaşı gören misafirler. “Ey Lut biz senin rabbinin elçileriyiz. Onlar sana asla ulaşamayacaklar.” (Hud 81) dediler. Hazreti Lut son derece memnun oldu. Melekler kendilerini tanıttıktan sonra ne yapacaklarını anlattılar. Hazreti Lut, kızlarını yanına aldı, gizlice kasabayı terk etti. Onlar şehrin dışına çıktıklarında, çıkan bir rüzgâr yerdeki çakıl taşlarını fırlatacak kadar sert esmeye başlamıştı. Cenabı Hak bu olayı şöyle anlatır. “Bizim azab emrimiz geldiği zaman, o kasabanın üstünü altına getirdik ve üzerine pişmiş ve işaretli taş parçaları yağdırdık.” (Hud 82)

Ceza pek ağır, pek acı olmuştu. Altı üstüne getirilen kasaba yerin dibine batmış durumda idi.

Ey dostlarım! Cenabı Zülcelal Hazretleri bu tür fenalıkları işleyen kavimleri helak eder. Bu ameli işleyen kimseler, mahlukatın en alçağıdır. Lut Kavminin batırıldığı yer fena bir göl halini almıştır. Fena kokusundan dolayı “el-buhayratü’l-muntine” (kokmuş göl) demişlerdir. Allah’u Teala Hazreti Lut’un kavmini öyle mahvetti ise onların takipçisi durumunda bulunan, onların mesleklerini yürüten, onalara çırak olmakta büyük bir mutluluk bulanlarda yevmi kıyamet sabahında Lut Kavmi ile haşr olacaktır. Allah (CC) Ümmeti Muhammed’i böyle sapkınlıklardan muhafaza eylesin.

Açıklama: Günümüzde bazı kimseler Mevlâna Celaleddin Rumi gibi Allah’a dost olmuş büyük bir evliyaya akıl almaz iftiralar atmaktalar bu iftiralar dünde olmuştur yarında olacaktır. Maneviyattan yoksun kafalarını kiraya vermiş bu kimselere yine Mevlâna Hazretleri cevap versin: Zamanın birinde kedinin biri yerde duran masata dilini sürtermiş her sürtmesinde ağzına kan gelirmiş ne kadar güzel diye iç geçirirmiş. Oysa diline gelen sürtme esnasında oluşan kendi kanıymış. Bu tür insanlar kendilerini o büyük evliyada görüyorlar. Zaten varisi olduğu peygamberi Hazreti Muhammed (sav)’e Ebu Cehil gelip her türlü küfür ve hakarette bulunuyordu. Hazreti Peygamber gülüp geçiyordu Hazreti Ebu Bekir (ra) da aşk ve muhabbetini bildirdiğinde onada tebessüm ediyordu bu durumu soran sahabelere Ebu Cehil bana bakıp küfrünü görüyor Hazreti Ebu Bekir’de iman ve aşkını görüyor demişti. Böyle Hak aşıkları ayna misalidir. Onlara bakan ancak kendini görür. Allah (cc) böyle kimselere hidayet etsin.

Araştırmacı Yazar Nuri KÖROĞLU