Sultanımdan Gönüllere : RASULALLAH (SAV) SEVGİSİ

Cennet Mekan üstadımız Nevşehirli Hacı Abdullah Gürbüz (ks) bir sohbetlerinde şöyle buyurmuştur;

Allah-ü Teâlâ Hazretleri hepinizden razı olsun. Korktuklarınızdan emin, umduklarınıza nail kılsın. Âlemi İslam’a dirlik birlik beraberlik versin. Cemian Kur’an’a yapışmak nasip ve müyesser eylesin. Bizleri hakkı hak batılı batıl bilenlerden eylesin. Son nefesimizde Kelime-i Şahadet getirip Cennet ve Cemaline vasıl eylesin.

Değerli kardeşlerim!

Ne yazık ki bazı insanlar rüyaya itibar edilmez, kerametin söylenmeyeceğini söylüyorlar. Bilen, “bildim” demez. Gören, “gördüm” demez, gibi sözler söylüyorlar.

Ancak bir âlime gitseniz; “Allah’ı (cc) sevmek istiyorum” deseniz, “istihare yapın” der. Elimizde Peygamber (sav) Efendimizin hadis-i şerifleri var. Günümüze kadar bütün ilim ehlinin kabul ettiği Sahih-i Buhari’nin 12. cildi sayfa 274 tercümesi:

Ebu Said El Hudri (ra) rivayet ettiğine göre Efendimiz; “Sizden biriniz sevdiği bir rüya gördüğünde bilsin ki O Allah (cc) tarafından telkindir. Rüya sahibi bu rüyası üzerine Allah’a (cc) hamd etsin ve başkasına söylesin ve buna aykırı hoşlanmadığı bir rüya gördüğünde muhakkak ki bu da şeytandandır. Rüya sahibi gördüğü rüyadan Allah’a (cc) sığınsın, rüyasını kimseye söylemesin, öyle olursa rüyadan zarar görmez.”

Ebu Hureyre (ra); “Resûlallâh’tan (sav) işittim ki;

“Mübeşşerattan başka nübüvvetten ilham alacak bir şey kalmadı. Enbiya kapısı kapandı ve mübeşşerat açıldı” buyurdu.

Sahabe-i Kiram Hazretleri;

“Mübeşşerat” nedir, Ya Resûlallâh? diye sorduklarında, Resûlallâh (sav) şöyle buyurdular:

“Rüyayı Sahiha”dır.

Enes bin Malik (ra);

“Rasûlullâh’tan (sav) işittim ki salih bir kişi yahut saliha bir kadın tarafından görülen güzel bir rüya, nübüvvetin 46 cüzünden bir cüzdür.”

Rasulullah (sav) Efendimizi rüyasında görenin uyanıkken de gördüğü ile ilgili hadis-i şerifler Peygamber Efendimizin zamanında, tahsis edilmişlerdir.

“Her kim Sallallahü Aleyhi Vesellem’i rüyasında görürse muhakkak Medine’ye hicret ederek görecektir”, diye tevil etmişlerdir.

Peygamber Efendimizin vefatından sonra görülen rüya üzerine cemali şerifini görmek mümkün değildir. Şu kadar ki ahirette görülmek üzere rüyanın sıtkı tahakkuk edebilir, binaenaleyh;

“Her kim Beni rüyasında görürse, muhakkak ahirette de Beni uyanık halimde görür” demek olur, diye tefsir edilmiştir.

Bazı Sufiyye de bu hadis-i şöyle tefsir etmiştir; “Her kim Beni rüyada görürse o mümin-i muttaki, Beni muhakkak murakabe halinde görecektir.”

Demek ki Peygamber Efendimizi rüyasında gören, kalpleri mutmainne’ye gelen bir müminin de rabıtasında göreceğine delildir.

Peygamber Efendimizi; evladımızdan, malımızdan, canımızdan daha iyi seveceğiz ki rüyamızda görebilelim.

Allah-ü Teâlâ, çeşit çeşit kerametler verir. Keramet Allah’ın (cc) “Lütf-u İlahiye”sidir. Keramet, insanın istemesiyle elde edilmez. Ne kadar “ben keramet ehli olayım” desen de bu mümkün değildir.  Dillerimize sahip olmamız, inandığımız gibi yaşamamız gereklidir.

Peygamberlerin mucize göstermesi, halkın onlara daha kolay inanıp daha rahat itaat etmesine yardımcı olur. Evliyaların kerameti içinde aynı şeyler söylenebilir. İnsanlar öteden beridir kerametini gördükleri evliyayla daha çok alakadar olmuşlardır. Onlara daha çok hürmet ve itibar etmişlerdir. Peygamberlerin mucizeleri gibi evliyaların kerametleri de çok çeşitlidir. Kitabında okuduk en az keramet gösteren Bahaddin Nakşibendî Hazretleridir ki O zatta da yirmi beş tane keramet olduğu yazılmıştır.

Rasulullah (sav) Efendimiz;

“Kimseyle münakaşa etmeyen, konuşurken itiraz etmeyen veya haklı olduğu hâlde kimseyi incitmeyen Müslüman’ın, Cennet’e gireceğine söz veriyorum” buyurmuştur. (Tirmizî)

Yine bir hadis-i şerifinde;

“Münakaşa, akıl, fazilet ve ilimde kendisinin üstünlüğünü ispata çalışmaktır. Bu ise karşısındakini cehalet ve ahmaklıkla itham etmek demektir. Bu düpedüz düşmanlıktır, kendisini karşısındakinden üstün görmek ise kibirdir.”

Eskiler de münakaşaya yol açar diye sual bile sormazlardı.

Cenab-ı Zülcelâl Hazretleri;

“Ey müminler! Namazı kıldıktan hemen sonra Beni zikredin, ‘Kesiran kesira’ hem de sık sık zikredin” buyurmaktadır.

Cenab-ı Zülcelâl Hazretleri her ibadetin özrünü kabul ediyor ancak zikrullah’da özrü kabul etmiyor. Ne yazık ki babalarımız, dedelerimiz, “aman çok zikretme, tarikata girme, ibadeti sık sık yapma kafayı bozarsın,” diyerek, gayri müslimlerin söylediği sloganı annemiz, babamız hatta âlimlerimiz bile söyleyerek bizi Allah’ın (cc) zikrinden men ettiler.

Rasulullah (sav) EfendimizHazreti Ali Efendimize cehri zikrin, Ebu Bekir Efendimize hafi ve kalbi zikrin meratiplerini tavsiye etmiştir. Sahabelerin bazılarına da hafi zikri bazılarına cehri zikri tavsiye etmiştir. Cem olduklarında ise hepsi birden zikretmişlerdir. Her iki kolda yani hafi ve cehri zikir Abdülkadir Geylani (ks) Hazretlerinde birleşir.

Şimdi soruyorlar “Nereye bağlısınız diye?”

Efendim ben Geylani Hazretlerine bağlıyım. Sen nereye bağlısın denilince; Rufai Hazretlerine, sen Bahattin Nakşibendî, sen Mevlevi’ye, sen Hacı Bektaşi Veli’ye, sen Süleyman Hilmi Tuna Efendi’ye, sen Saidi Nursi Hazretlerine, denilse de hepsinin yolu Allah’a (cc) gider. İki yolla; biri hafi zikir ile gider, diğeri cehri zikir ile gider. Hepimizin silsilesi ya Hazreti Ebubekir Efendimize ya da Hazreti Ali Efendimize dayanır.

Bizim Pirimiz Abdülkadir Geylani (ks) Aziz Hazretleri cehri zikir yapardı. Peygamber Efendimizin torunudur. İmam-ı Hasan’la İmam-ı Hüseyin aynı zamanda Ebu Bekir Sıddık, Ömer-ül Faruk, Osman-ı Zinnureyn, Aliyy-el Murtaza (ra) Hazretlerine torun oluyor. Pirimiz Ahmed-i Kebir-i Rufai Hazretleri de O da, Hazreti Hüseyin (ra) Hazretlerinden geliyor. Seyyid’dir.

Şimdi de gelelim zikrin faziletlerine:

Allah’ı zikretmenin faziletleri anlatmakla bitmez.

Âdem (as)’dan sonra ikinci atamız olan Nuh (as)’ın ümmeti isyan eder. Nuh (as) müteessir olur ve ümmetinin helak edilmesi için dua eder. Hemen Cebrail (as) gelir;

“Allah-ü Teâlâ ahd etti ki onları helak edecek Ya Nuh! Ancak Allah’ın (cc) tevhidi olan yerde, afatı olmaz” buyurur.

Allah-ü Teâlâ burada bize beyan ediyor ki; “Benim tevhidim olan yerde afatım olmaz.”

Ne yazık ki Müslümanlar Allah’ın (cc) zikrini, Allah’ın (cc) Kur-an’ını bıraktılar, gittiğimiz her yerde soruyorlar; “Bu ümmeti Muhammed’in başına gelenler nedir?”

Bu soruyu İbrahim Ethem Hazretlerine soruyorlar;

“Ey Allah’ın (cc) dostu, sen tacını tahtını Allah (cc) için feda ettin, derviş oldun, kutbu cihan oldun, bize dua et; paramız bereketsiz, evlatlarımız itaatsiz, hanımlarımız geçimsiz. Hiç huzurumuz yok. Her evde hastalık, zillet altında kaldık. Her tarafta harpler var. Bize dua et” diyorlar.

Bu hâdise Küfe şehrinde oluyor. O mübarek, taht üzerine çıkıyor ve şöyle diyor;

“Ey İnsanlar! Sizler hep münafıksınız. Allah (cc) bir deyip şirk koşuyorsunuz. Allah’ın (cc) kudretini, yaratıcılığını, her şeyi işittiğini, her şeyi gördüğünü, her şeye kadir olduğunu, bütün kuvvet ve kudretin O’na ait olduğunu söylüyorsunuz. ‘Şu olmasa bu olmazdı, şöyle yapmasak böyle olmazdı’ diyorsunuz. Ayet-el Kürsi’yi okuyorsunuz. Allah’ın (cc) izni olmadan, bir şeyin olmayacağını bildiğiniz halde, Allah’a (cc) şirk koşuyorsunuz. Kur’an-ı Kerim kitabımız diyorsunuz ne açıyor ne okuyorsunuz ne de amel ediyorsunuz. Muhammed-ül Mustafa (sav) peygamberimiz diyorsunuz, O’nun sünnetlerini işlemiyorsunuz, O’na tabi olmuyorsunuz. Ölümü görüyorsunuz ibret almıyorsunuz. Ahirette mahşer var diyorsunuz kendi nefsinizi hesaba çekmiyorsunuz. Onun için sizler münafıksınız, gelin hep beraber tövbe edelim.

Allah (cc) birdir, şeriki naziri yoktur. Vahit’tir. Ehad’dır. Samed’dir. Evvel Allah (cc), Ahir, Zahir, Batın, Rezzak, Semi, Basir’dir. Allah (cc) tekdir. O’nun kelamı Kur’an-ı Kerim’i okuyup O’nunla amel edersiniz İnşallah!

Muhammed-ül Mustafa bizim Peygamberimiz deyip, O’na canlarınızı feda edersiniz inşallah!

Nuri KÖROĞLU

İslam’da Rüya’nın Hakikatı

İnsanın ruh dünyasında cereyan eden muhtelif gerçeklerden biri de şüphe yok ki rüyadır. Bu rüyalar, insanda uyku esnasında vuku bulan ve sık sık yaşanılan hallerdir. Bu itibarla insanlar rüyalarla yakından alakadar olmuşlardır. Çünkü hayatın mühim kısımlarından birini teşkil eden bir hakikattir.

Rüya; uykuda görülen ve misal âleminde yaşanılan düşler demektir. İslam âlimleri Allah-ü Teâlâ‘nın melek vasıtası ile hakikat veya kinaye olarak, kulun Şuurunda uyandırdığı enfüsi (içgüdüsel) idrakler ve vicdani duygular yahut ta Şeytani telkinlerden, edğas-ü ahlam (karma-karışık) hayallerden ibaret bulunduğunu söylemişlerdir.

Rüya hakkında gerek Kur‘an-ı Kerimde ve gerekse Hadislerde insan hayatını yakından alakadar eden bir husus olması münasebeti ile bahsedilir. Bunda da bazı Peygamberlerin (as) rüyaları konu edilir ki, onların rüyalarının Allah tarafından bir alamet olduğu vurgulanır.

Rasulullah (sav) Hudeybiye‘ye Umre için çıkmazdan önce rüyasında, kendisinin ve ashabının emniyet içinde başlarını tıraş ederek Mekke‘ye gittiklerini görmüştü. Bunu Ashabına anlatmıştı. Ancak Hudeybiye ‘de alı konulup, Umre yapamayınca, münafıklar hani peygamberin(sav)rüyası doğru çıkardı demeye başladılar. Bunun üzerine Cenabı Hak Şu ayetleri indirdi.

“Andolsun ki, Allah gerçekten peygamberine o rüyayı hakkıyla doğru gösterdi, şanıma yemin ederim ki, İnşallah Mescid-i Haram’a güvenlik içinde başlarınızı kazıtarak, kırkarak korkusuzca gireceksiniz! Ancak O, sizin bilmediğiniz Şeyleri bildi de ondan önce yakın bir fetih verdi.” (Fetih /27)

Kur ‘an-ı Kerimde Yusuf(as) ‘ın zindana düştükten sonra başından geçenleri

Yüce Rabbimiz (cc) Şöyle anlatıyor:

“Onunla birlikte zindana iki delikanlı daha girdi. Onlardan biri dedi ki, ben(rüyada)Şarap sıktığımı gördüm. Diğeri de ben de başımın üstünde kuşların yemekte olduğu bir ekmek taşıdığımı gördüm. Bunun tabirini bizlere haber ver. Çünkü biz seni güzel davrananlardan görüyoruz dedi. (Yusuf) dedi ki; size yedirilecek yemek gelmeden önce onun yorumunu mutlaka size haber vereceğim. Bu (tabir ilmi) Rabbimin bana öğrettiklerin dendir.” (Yusuf /36,37)

Yusuf (as) rüya görenler müşrik oldukları için onlara Allah ‘ın birliğini, putların batıl olduğunu bildiriyor,41.ayeti kerimede ise Cenabı Hak Yusuf (as)‘ın Şöyle buyurduğunu beyan ediyor.

“Evet, zindan arkadaşlarım (rüyalarınıza gelince) biriniz (daha önce olduğu gibi) Efendisine Şarap sıkacak; diğeri ise asılacak ve kuşlar onun başından beynini yiyecekler. Yorumunu sorduğunuz iş (bu Şekilde) kesinleşmiştir”. Onun bu tabiri de aynen gerçekleşiyor.

Yine Yusuf suresinde 45 ve 49. ayetler arasında beyan edildiği gibi, Firavun rüyasında; Yedi arık ineğin yedi semiz ineği ayrıca yedi yeşil başak ve diğer kuru başaklar görmüş bunun tabirini kimse yapamayınca Yusuf (as)zindandan çıkarılıp rüyayı tabir etmiştir. Böylece kıtlığa karşı tedbir alınmıştır.

Ey Rabbim, Sen bana mülkten bir nasip verdin ve bana rüyaların tabirinden bir ilim öğrettin. Gökleri ve yeri yaratan Rabbim, dünya ve ahirette benim velim Sensin! Benim ruhumu Müslüman olarak al ve beni iyiler arasına kat!” dedi. (Yusuf /101)

Yine İbrahim (as) oğlunu kurban edeceğini rüyasında görmüş ve bu hadise Kur ‘an-ı kerimde Şöyle bildirilmiştir.

“(Oğlu) yanında koşma çağına gelince: “Yavrum, ben seni rüyamda boğazladığımı görüyorum. Artık bak ne düşünürsün?” dedi. (Çocuk da): “Babacığım sana ne emrediliyorsa yap! Beni inşallah sabredenlerden bulacaksın!” dedi.” (Saffat /102)

Rüyaya gerçekten sadakat gösterdin, işte biz güzel davrananları böyle mükâfatlandırırız” (Saffat /105)

Kur ‘an-ı Kerimden pek çok ayetler ve hatta Kevser Suresi Peygamber (sav) Efendimize rüyada indirilmiştir. Bu gösteriyor ki Rahmani rüyalar Hak Teâlâ ‘dan gelen müjdeler ve büyük nimetlerdir.

Şimdi sizlere Peygamber (sav) Efendimizin rüya hakkında bazı hadis-i Şeriflerini de aktarmak istiyoruz:

Müminlerin Annesi Hz. Aişe (r.ah) Şöyle haber verdi:

Allah Resul’üne (sav) ilk vahyin başlangıcı, uykuda doğru (sadık) rüya görmekle olmuştur. Gördüğü her bir rüya muhakkak sabah aydınlığı gibi apaçık meydana gelirdi”(Müslim)

Rasulullah (sav)Efendimiz salih rüya hakkında buyurdular ki:

“Güzel rüya müjdedir.” (İbni Cerir)

“En doğru rüya seher vakti görülendir.” (Beyhaki)

Peygamberlik müjdelerinden salih (iyi) rüyadan başka kalmadı. Mümin rüyayı, ya kendi görür veya başkaları onun için görür” (Müslim)

İmam Buhari ve İmam Malik‘in tahric ettikleri bir hadis-i şerifte Hz.Peygamber(sav) Şöyle buyurmuşlar

Benden sonra Peygamberlikten bir şey kalmaz, ancak saliha rüyalar müstesna”

Efendimiz(sav)Hz.leri bir başka Hadis-i şeriflerinde; “Müminin rüyası vahyin kırk altı cüzünden bir cüzdür” (Buhari) buyurmuştur.

Yine Ebu Hureyre (ra) Hz.leri Peygamberimizin (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir;

“(Ahir zamanda) kıyamete yakın mü’minin gördüğü rüya asla yalan çıkmayacaktır. (Biliniz ki) mü’minin rüyası vahyin 46 da biridir. Nübüvvetin bir parçası ise asla yalan olmaz.

Rüyanın önemine binaen Rasulullah (sav) Efendimizin

“İftiranın en büyüğü görmediği halde rüyayı gördüm diye söylemektir” (Buhari) buyurmuştur.

Peygamber (sav) Efendimiz bir hadis-i Şeriflerinde de rüyaların farklı konumlarda olabileceğine dikkat çekerek Şöyle buyurmuşlardır;

“Salih rüya rahmani, karışık rüya şeytanidir.” (Buhari)

Yine bir başka Hadisi şeriflerinde;

Rüya üç kısımdır; Bir kısmı; âdemoğlunu üzmek için Şeytandan olan korkulardır, bir kısmı, kişinin uyanıkken kafasını meşgul ettiği şeylerdendir, bunları uykusunda görür. Bir kısım rüyalar da var ki, onlar peygamberliğin kırk altı cüzünden birini teşkil eder.” (MuhtasarKütüb-i Sidde)

İslam âlimleri bu hadise dayanarak rüya olayını üç kısım üzere sınıflandırmışlardır.

Birincisi Rabb tarafından doğrudan doğru veya bir melek vasıtası ile meydanda olan hak bir telkindir ki, asıl rüya budur. Buna “MÜBEŞŞİRAT” denilir. Yahut ayet ve hadislerde geçtiği üzere “SADIK RÜYA” veya “SALİH RÜYA” denilir ki, Allah tarafından müjdelemek veya uyarmak amacı kastedildiği söylenmiştir.

İkincisi nefsin kendinden kendine doğru olan bir telkindir ki, mazide geçirdiği hatıraların düşünülmesinden başka bir şey değildir. Buna Kur ‘an ‘da “ADĞAS-Ü AHLAM” adı verilir. Karma-karışık içgüdüsel idrakler, bilinçaltına yerleşmiş duygular demektir.

Üçüncüsü şeytani bir telkindir ki, harici bir gizli tesirden meydana gelen ve fakat yalan bir çağrı ve hayalden ibaret olur. Sadık rüyanın zıddı olarak kabul edilir. Bu da “ŞEYTANİ RÜYA” diye belirtilir. Bununla beraber bütün bunlar nefiste ilmi olmasa bile, hissi bir heyecan uyandırmaktan başka bir şey değildir.

Nuri Köroğlu