Sultanımdan Gönüllere : KADINLA ERKEK BİR ARADA İBADET YAPAMAZ

Cennet mekan sultanımız Nevşehirli Hacı Abdullah GÜRBÜZ (ks) bir sohbetlerinde şöyle buyurdular;

Kadınlı erkekli zikir olmaz. Bazı sapıklar var, kadınlı erkekli zikre oturuyorlar. Ne yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de ne Rasulullah (sav) Efendimizin sünnetinde kadınla erkeğin bir arada yapabileceği bir ibadet şekli yoktur. Bunu sizlere bir misalle anlatalım inşallah.

Bir gün, Denizli’ye gittik. Orada bulunan kişiler;

– Burada bir şeyh vardır, deyince;

– Öyle ise biz de ziyaret edelim, dedik.

Ama ziyaretine gittiğimiz şeyh vefat etmiş. Bizi de kendilerinden zannedip kadınlı erkekli bir araya toplandılar. Bu durumu görünce Ben hemen dışarı çıktım.

– Bana uygun bir yer yok mu, dedim

– Üst katta var, dediler.

Üst kata çıktım orda bulunan birine;

– Bu nedir böyle, kadınlarla erkekler neden bir arada oturuyorlar; dedim.

O da Bana;

– Bizim şeyhimiz âlimdi. Hem de merkez vaiziydi. Burada benim kızlarım ilahi söyler, bizde “Allah, Allah” der coşardık, adeta kendimizden geçerdik. Öyle bir feyiz gelirdi ki bana;

– Hadi evladım molla birde sen ilahi söyle, derdi. Ve bu şekilde zikir yapardık, diye cevap verdi.

Ben hemen onun sözüne mukabil;

– Ne oldu şimdi, tarikat mı bu? Sizin yaptığınız şeytânîdîr. Bunları size şeytan yaptırıyor, nefis yaptırıyor. Çünkü nikâhı birbirine düşen insanların bir arada oturması haramdır. Zikir meclislerinde kadınlı erkekli zikir yapamazsınız, kadınların sesi size haramdır. Ancak kendi eşinle kızlarınla ya da sana nikâh düşmeyenlerle birlikte zikredebilirsin, dedim. 

O da bana;

– Efendim Beytullah da kadınlı erkekli bir arada oluyoruz, dedi.

Bende;

– Orası müstesna, orada haramlar mubah olur. İki buçuk milyon insan oraya tavaf yapmak için geliyor. Allah-û Teâlâ Hazretlerini zikrederek tavaf ederken; eşi, evladı, malı, mülkü hiçbir şeyi aklına gelmiyor. Ayrıca oraya Mescid-i Haram deniyor yani şeytan giremez ki insanların aklına fitne girsin. Ravzayı Mutahhara’da 2,5 milyon insan Allah’ın Resulü’ne salâtü selam getiriyor, dedim. Ve ardından örnek olsun diye, şunları anlattım;

“Bir gün Ravzayı Mutahhara’da, baktım bir adam ağlıyor. Selam verdim;

– Aleyküm selam, dedi. Şivesi Türkçe’ye benzediğinden;

– Sen Türk müsün; dedim.

– Evet, dedi.

– Neden ağlıyorsun; dedim. Cevap vermedi. Yeniden:

– Niye ağlıyorsun; dedim.

– Sen anlamazsın, dedi.

– Ben halden anlarım evladım. Neden ağladığını söyle bakalım, dedim.

– Yine, Sen anlamazsın deyince;

– Anlarım evladım anlarım dedim.

“Eğer yok anlamam desek, adamın takati kesilecek.”

– Rasulullah (sav) Efendimizin elini mi öpemedin deyince, nerden bildin dercesine şaşkınlıkla yüzüme baktı, ardından;

– Evet, bana elini öptürmedi, dedi.

– Rasulullah (sav) Efendimizin yanında kim vardı; diye sordum.

– Bilal-i Habeşi Hazretleri ve daha birçok zat vardı. Peygamber (sav) Efendimiz ise bana elini öptürmedi, deyince.

– Senin eşin de burada mı; dedim.

– Ne yapacaksın; dedi.

–Benim soruma cevap ver, dedim. 

–Sükût etti.

– Eşin şimdi otelde mi; dedim.

– Evet, dedi.

– Eşini kıskandığın için erkeklerin yanına gelecek diye, onu getirmedin, değil mi? O da Allah ve Resulü’ne âşık, o da burada kırk vakit namaz kılacaktı. Eşin şu anda buraya gelemediği için, otelde ağlıyor. Onun için Resûlullah (sav) Efendimiz sana elini öptürmedi, deyince hemen elime sarıldı. Bize minnettarlığını ifade etti. Kendisinin doktor olduğunu söyledi. Bize bir faydası olup olamayacağını sordu.

İşte, eşini kıskanıp, bu kalabalık ortamda bulundurmak istemediğinden, Ravzayı Mutahhara’ya getirmediğinden dolayı, Allah’ın Resulü bu doktor kardeşimize elini öptürmedi.

Orası mukaddes bir beldedir. Bu beldeyi, kalkıp da başka bir yer gibi düşünemeyiz. Burası, ailemizi kıskanacağımız bir yer değildir. Allah-ü Teâlâ Hazretleri burasını hem erkeğe hem kadına farz kılmıştır. Bu din, insanların getirdiği bir din değildir. Peygamber (sav) Efendimizin vahiy yoluyla getirdiği Allah-û Teâlâ Hazretlerinin dinidir. Allah cümlemize bu dini hakkıyla ve doğru şekilde yaşamayı nasip etsin. (Amin)

Nuri KÖROĞLU

Sultanımdan Gönüllere : HUZUR İSLAMDADIR

Cennet mekan üstadımız Hadim-ül Fukara Abdullah Baba Hz. bir sohbetinde Şöyle buyurmuştur;

Huzur İslam’dadır. Huzur imanda, huzur ahlakta, huzur Allah (cc) korkusundadır. Bu millete Allah (cc) korkusu vermediğimiz sürece anarşik olayların durması mümkün değildir.

Huzurevleri açıyorlar. Huzurevi, babanın evi, annenin evidir. Huzurevi, evladın evi, kızının evi, oğlunun evidir.  Ailede birlik, aile nizamı İslam’da vardır. İslam, ailenin namusunu, ırzını, iffetini, ahlakını korur.

Burada anne ve baba hakkına değinmek istiyorum.

Resulullah (sav) Hazretleri;

“Annenizi sırtınıza alsanız, Hac vazifesi için Mekke’ye götürüp yedi defa anneniz omzunuzda olduğu halde tavaf yapsanız, Merve ile Safa tepesinde say yapıp, Arafat Dağı’na çıkarsanız, Arafat Dağı’nda vakfeye dursanız, Arafat Dağı’ndan sonra da Müzdelife’ye gelip omzunuzda annenizle taş toplayıp Mina’ya gelseniz, Mina’da üç gün büyük şeytan, orta şeytan, küçük şeytanı taşlasanız, ondan sonra Beytullah’ı yedi defa tavaf etseniz, tekrar Safa’yla Merve arasında say etseniz, anneni omzundan indirdiğin zaman ancak, annenizin doğum sancısını ödeyebilirsiniz” buyuruyor.

Annemizin siz ağlarken gece uykusunu bölüp de “yavrum hasta” diye başınızı beklemesinin, babanızın “yavrum hasta” diye hastaneler, doktorlar, ilaçlarla uğraşırken çektiği eziyetlerin hakkını nasıl ödeyeceksiniz?

Annenin babanın hakkı ile ölen insan Cehennem azabı görecek. Sabaha kadar namaz kılsa, akşama kadar oruç tutsa, annesi babası memnun değilse Cehennem azabı müstahaktır. Ama bu anne baba, inançsızsa o ayrıdır. İnanan anne babalar için söylüyoruz biz.

Şimdi ise ne yazık ki evlatlar annesine; “cadı garı”, babasına “moruk” diyor.

“Ben de sana birkaç kilo süt alayım da sen de hakkını istersen helal et istersen etme” diyorlar. Ne kadar bozuk bir üslup…

Zamanın başvekili sordu da onlara şu cevabı verdik;

“Daha Türkiye gibi dünyada dinine, imanına, ahlakına, örf ve adetlerine hakaret eden bir millet daha görülmemiştir. Bak Japonya dini inançlarına geleneklerine sahip, dünyaya hâkim oldu. Bak İngiltere’ye krallığına sahip, örf adetlerine sahip, bütün dünyada sözü geçer oldu”.

Daha birçok beldelerde de söylüyorum. Televizyonu açıyoruz, dinimizi, ahlakımızı bozan bütün cinsi münasebetleri gösterip, çocuklarımızın iffetini, namusunu, hayâsını berhava ediyorlar da hiç kimse bir söz dahi söylemiyor. Bir mektup dahi yazma cesaretini gösteremiyoruz. Radyolarda yirmi dört saat, dinimize, imanımıza, ahlakımıza, örf adetlerimize hakaret ediyoruz. Böyle olduğu müddetçe, başta gelen gazeteler müstehcen yayınlar yaptığı müddetçe, dinimize hakaret olduğu müddetçe, Türkiye’mizin kalkınması mümkün değildir. Çünkü biz ahlakça göçüyoruz. Gemi su aldı, batıyor. Bu geminin suyunu boşaltmak kurtulmak için geminin su alan yerini tamir etmemiz lazım. Su alan yerde ki ağacı değiştirmemiz lazım. İnançsızlık ağacını kaldırıp, inançlı bir ağaç yerleştirsek, gemimiz batmayacaktır. İnananlar bu ülkeye sahip çıkmadığı müddetçe memleketimiz batacaktır. Memleketimize sahip çıkalım. Devletimize sahip çıkalım. Ordumuza dua edelim. Mülkiye amirlerine dua edelim. Şimdiye kadar beddua ettik.

“Allah (cc) belanızı versin” dedik. Onlar bizim başımıza bela oldu. Şimdi tekrar tövbe edelim;

“Ya Rabbi! Ne olur Hâdî ismin ile hidayet eyle, Latif ismin ile lütfeyle…” diyelim.

Ordumuza sahip çıkalım, erinden generaline kadar;

“Ya Rabbi! Ne olur bunları muhafaza eyle, bunların kalplerine de kendi sevgini ver. Ya Rabbi Muhammed-ül Mustafa’nın sevgisini ver Ya Rabbi, Kuran sevgisi ver Ya Rabbi…”

Mülkiye amirlerimize de dua edelim. Dua mü’minin silahıdır. Sarhoşlarımıza sahip çıkıp dua edelim. Açık kadınlarımıza, kumarcılarımıza sahip çıkıp dua edelim. Onların elinden tutalım. Öyle namaz kılıp tespih çekmekle olmaz. İnananların ölçüsü Kur’an’dır. Ölçüsü Muhammed Mustafa’dır (sav), Resulullah Aleyhisselatü vesselamın sünnetlerini ihya etmektir. Muhammed-ül Mustafa’ya (sav) yapışırsak, O’nun sünnetlerini ihya edersek, O’na selat-ü selam getirirsek, O’na muhabbet edersek, O’nu her gün görmeyi arzu edersek hem dünyamız güzel hem de ebedi âlemimiz aziz ve güzel olur.

Bir gün, iki gün değil, iş daimi olmakla daimi. Yaptığınız ibadetler az olsa bile daim olsun. İnsanlar nankör olur, iyilik yaparsınız kötülük yaparlar. Ama Allah’ım (cc) hiçbir hayrınızı küçük de olsa katiyen zayi etmez.

İyiliğe iyiliği her adam yapar, hayvanlar bile birbirlerine karşı iyilik yapar.

İyiliğe kötülüğü şer adam yapar. Eğer birine iyilik yaptıysan o adam sana kötülük yaptıysa o adam şerdir. Gıybet yapar, aleyhte konuşur. Şurada “ihvanım” der, başka bir yerde “ya bırak sende şöyledir böyledir” der. İşte o adam şer insandır.

Ama kötülüğe iyiliği er adam yapar. Size ne kadar kötülük yaparlarsa yapsınlar, siz iyilik yaparsanız, Allah’a (cc) vuslat bulan veli insan olursunuz. Er adam olursunuz er. Sizler de er olmak için Allah’a (cc) yalvarın. Allah (cc), inşallah bu erlerden eylesin. (Âmin)

Nuri KÖROĞLU