Mesneviden : CAN ÇOCUĞUNU ŞEYTAN SÜTÜNDEN KES

Allah, eşsiz ve örneksiz yaratıcıdır. O’nun hocası, üstadı yoktur. Herkes O’na muhtaçtır. O’na dayanır; O kimseye muhtaç değildir, kimseye dayanmaz. Ondan başka herkesin hem sanatta, hem sözde bir üstada ihtiyaçları vardır. Bir örnek görmek isterler. Eğer bu söylediklerimin yabancısı değil isen, bu manevi duyguların daha iyi anlaşılmasını istiyorsan uğraşman, fazla ibadet etmen gerekir. Bu sebeple bir hırkaya bürünüp, bir viraneye çekil ve gözyaşı dök. Çünkü Hz. Âdem, Allah’ın azarından gözyaşı ile kurtuldu. Tövbe edenin gözyaşları, O’nun nefesi, sözü, yalvarışlarıdır. Âdem (as) yeryüzüne ağlamak, feryat etmek, inlemek, mahzun olmak için geldi. O Cennet’ten yedi kat göklerin üstünden indi de özür dilemek için geldi, kapının arkasındaki pabuçlukta niyaza durdu. Eğer sen de Âdemoğlu isen, O’nun soyundan geldinse, O’nun gibi özür dile, O’nun yolunda ol. Gönül ateşini, gözyaşlarını kendine manevi gıda yap. Çünkü bostanları güneşle yağmur şenlendirir.

Ey gâfil gözyaşı dökmenin zevkini ne bilirsin? Çünkü sen görmemişler gibi ekmek âşıkısın. Sen şu ten dağarcığını ekmekten boşaltırsan, onu değerli incilerle doldurmuş olursun. Önce can çocuğunu, şeytan sütünden kes de sonra onu meleklere arkadaş et.

Sen karanlık duygular içinde bulundukça, hayattan usanmış, bıkmış, melûl ve bulanık hâlde oldukça bil ki lânetlenmiş şeytanın kardeşisin. İnsanın nurunu kemâlini artıran lokma, helâl kazanç ile elde edilen lokmadır. Haram lokma ise, kandilimize konunca, kandili söndüren yağa benzer. Sen ona yağ değil su adını koy, çünkü ışığımızı söndürüyor.

Bilgi de hikmet de helâl lokmadan doğar; aşk da merhamet de helâl lokmadan meydana gelir. Bir lokmadan haset, hile doğarsa, bilgisizlik, gaflet meydana gelirse sen o lokmanın haram olduğunu bil. Hiç buğdayını ektin de arpa çıktığını gördün mü? Hiç atın eşek yavrusu doğurduğu görülmüş müdür? Lokma tohumdur. Düşünceler onun mahsulüdür. Lokma denizdir, incileri fikirlerdir. Ağza alınan helâl lokmadan, Allah’a hizmet ve öteki âleme gitme arzusu doğar.

Nuri KÖROĞLU

Nefsin Hastalıkları : ACELECİLİK

Acelecilik; bir işi çabuk yapmaya ve çabuk bitirmeye çalışmak demektir. İnsanın fıtratında acelecilik vardır. Nitekim bu husus Kur’an-ı Kerim’de şöyle bildirilmektedir:

“İnsan aceleci (tabiatta) yaratılmıştır.” (Enbiya 37)

Acele eden fütura düşer. Yani gevşeklik ve bezginlik hasıl olur. Hayırlı bir işin olması için acele eden, gecikince, bezginliğe, ümitsizliğe düşer. Dua eder, hemen duasının kabul olmasını ister. Duası gecikince duayı bırakır, maksudundan mahrum kalır. Acele edenin ihlası, takvası bozulabilir. Şüpheli şeylere, hatta haramlara dalabilir. Acelecilik, insana muhakeme imkânı tanımadığı için bir çok yanlış adımın baş mümessilidir. İnsanlar hakkında hüküm verirken, cezalandırırken, konuşurken acele edenler, alelacele karar alanlar çoğu kere hata yaparlar.  O halde, işlerde acele etmemeli ve hemen karar vermemelidir. Efendimiz(s.a.v) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır:

“Acele işe şeytan karışır.” Nefsin istediği bir şey hatıra gelince şeytan, “Fırsatı kaçırma, hemen yap!” der. Onun için kalbe gelen şeyi yapmadan önce, bu işten Allah-ü Teâlâ razı olur mu, sevap mıdır, günah mıdır diye düşünmelidir. Günah değil ise yapmalıdır. Böylece teenni edilmiş, yani acele edilmemiş olur.

Efendimiz(s.a.v):

“Acele şeytandan, teenni Rahmandandır.” (Tirmizi) buyurmuştur.  Yalnız 5 yerde acele gerekir:

1- Misafir gelince yemek vermekte

2– Günah işleyince, hemen tevbe etmekte.   Allahü teâlâ, tevbe edilen günahları affeder.

İnsan günahını ne kadar çok büyük görürse o kadar iyidir. Fakat günahı yüzünden Allah-u teâlânın sonsuz rahmetinden ümit kesmek caiz değildir. Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:

“Allah-u Teâlâ buyurdu ki: İşlediği günahı affımın yanında büyük görene gazaplanırım. Eğer acele etmek şanımdan olsaydı, acele ceza verseydim, rahmetimden ümit kesenlere acele ceza verirdim.” (Deylemi)

3- Namazı vakti girince, hemen kılmakta .   Namaz borcu varsa acele kaza etmeli. Farz namazı özürsüz vaktinde kılmamak büyük günahtır. Acele kaza etmek gerekir. Zaruri işler haricinde kaza etmeyi geciktirmek de büyük günahtır. Nafile zaruri iş olmadığı için, nafile kılarak, terk edilen kazayı geciktirmek dört mezhepte de haramdır. (Nafileleri kılarken kazaya da niyet etmeli. Hem sünnet sevabı alınmış olur, hem de namaz borcu ödenmiş olur.) Düşman karşısında, bir farz namazı kılmak mümkün iken terk etmek, 700 büyük günah işlemek gibidir. (Umdet-ül islâm)
 Namaz kılarken acele eden, tadil-i erkanı terk edebilir. Hızlı okurken tecvide uymayabilir, yanlış okuyabilir. Onun için ağırbaşlı olmalı, düşünerek hareket etmelidir. Salihlerin vasfı Kur’an-ı kerimde mealen şöyle bildiriliyor:
“Onlar Allah’a ve ahirete inanırlar, iyiliği emredip kötülükten vazgeçirmeye çalışırlar, hayır işlerinde birbirleriyle yarış ederler. İşte bunlar salihlerdendir.” (A.İmran 114)

4- Çocuklara din bilgilerini ve namaz kılmayı öğrettikten sonra, büluğa erince dengi çıkınca, bunlar hemen evlendirilmelidir. Kızın küfvü (dengi) bulununca, hemen evlendirmelidir Eşiat-ül-lemeat’daki hadis-i şerifte: “Ya Ali, üç şeyi geciktirme! Namazı vakti girince hemen kıl, cenaze namazını hemen kıl! Dul veya kızı, küfvü isteyince, hemen ver!” buyrulmuştur. O halde, namazını kılan, günahlardan sakınan ve nafakasını helalden kazanan biri bulununca, hemen onunla evlendirmeli. Eğer evlendirilmezse, fitneye sebep olur. Efendimiz (s.a.v) bir hadis-i şeriflerinde:
“Dinini, ahlakını beğendiğiniz bir kimse, kızınıza talip olursa, hemen evlendirin! Eğer evlendirmezseniz, fitne ve fesada sebep olursunuz.” (Tirmizi) buyurmuştur.


5- Defin işini de acele yapmalıdır. İbadetleri ve hayırlı işleri yapmakta acele etmelidir. Peygamber Efendimiz (s.a.v) bir Hadis-i şeriflerinde:

“Ölmeden önce tevbe ediniz. Hayırlı işleri yapmaya mani çıkmadan önce acele ediniz. Allah-u teâlâyı çok hatırlayınız. Zekat ve sadaka vermekte acele ediniz. Böylece Rabbinizin rızıklarına ve yardımına kavuşunuz!” (İbni Mace)buyurmuştur.    

Müstehap işlemek için sünnet terk edilmez. Cenaze olduğu zaman, Âyet-el kürsiyi ve tesbihleri okumayarak sünnet terk edilmektedir. Cenaze sebebiyle sünneti terk etmek uygun değildir. Cenaze namazını acele kılmak müstehaptır. Müstehap işlemek için sünnet terk edilmez. Cemaat çok olsun diye, cenaze namazını vakit namazlarından sonraya bırakmak mekruhtur. Cemaatın çok olması için, cenazeyi saatlerce bekletip, sonra acele ederek Âyet-el kürsiyi ve tesbihleri terk etmek pek yanlıştır. Özürsüz bir sünneti terk etmemeli, ortadan kaldırmamalıdır.

İftarda acele etmeli. İftarda acele etmek ve sahuru geciktirmek, belki insanın aczini, yiyip içmeye ve dolayısı ile her şeye muhtaç olduğunu göstermektedir. İbadet etmek de zaten bu demektir.

Böyle hayırlı işlerin haricinde acelecilik uygun değildir. Düşünerek hareket etmek ve hayırlı işlerde sebat göstermek gerekir: Efendimiz(s.a.v); “Yavaş, yumuşak davranmak, Allah’ın kuluna verdiği büyük bir ihsandır. Aceleci olmak, şeytanın yoludur. Allah-u Teâlâ’nın sevdiği şey, yumuşak ve ağırbaşlı olmaktır. (E.Ya’la) buyurmuştur.    Tembellik, bir işi geciktirmek, sonraya bırakmak nasıl kötü ise, acele etmek de kötüdür. Bunun biri ifrat, diğeri tefrittir. Dinimiz orta yolu, aşırılıklardan uzak olmayı emretmektedir. Peygamber Efendimiz (s.a.v): “Aşırı giden helak olur.” (Müslim) buyurmuştur.

Nuri KÖROĞLU